11 Nisan 2014 Cuma

YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN TOPLU TAŞIMA


Hala telefona müzik yükleyebilmek için gerekli programı indiremediğim için, her sabah olduğu gibi klasik müzik dinliyorum. Ayılabilmem için ihtiyacım olan ritimler elbette ki bunlar değil. Bu yüzden etkisi artsın diye sesi sonuna kadar açık. Muhtemelen etraftakiler sabahın kör saatinde klasik müzik dinleyen gıcık insan diye homurdanıyorlardır içlerinden. Oysa ben de sabah sabah renkli radyo kanallarındaki sabah sohbetlerini, magazin dedikodularını dinleyip, bir kaç pop latin melodi ile perondan perona uçar adımlarla ilerlemek istiyorum ama nafile. Teknoloji fakiri olduğum için bir türlü telefonuma müzik indirilebilecek bir program yükleyemedim. Arada bir, yer üstü toplu taşımada en basit yoldan youtuba girip bir kaç şarkı dinliyordum ama şimdi akıllı telefon bile aptallaştı. Youtube deyince "youtube yok" yazıyor. Bu klasik müzik programını da denemek için DY yüklemiş sağ olsun. Yoklukta ilaç gibi geldi.
 
Aslı'nın toplu taşıma ile imtihanı çok eskiye dayanmıyor. Fakat yaşanmışlıklarım ve kısa sürede edindiğim tecrübeleri paylaşmadan edemedim. Bir kere trafik çilesinden, servis şoförüyle 35 sn. erken geldin, 40 sn geç kaldın dalaşmalarından, her gün güzergah üzerine yapılan manasız tartışmalara dahil olmaktan kurtuldum.
 
Arabayla gidip geldiğimde de dertler apayrı. Sabah telaşıyla telefondan trafik durumuna bak. Sabah trafiğine yakalanmamak için 06:30' da mı çıksam yoksa trafik geçtikten sonra 09:30 gibi mi gitsem ikilemiyle baş başa kal. Hem bu yol trafik durumuna da hiç güven olmuyor. Evden çıkarken sarı görünen yol - İstanbul'da yeşili kim kaybetmiş ki biz bulalım- bir de bakmışım ki hoop bir kaza, bir arıza sarı görüp sevindiğin yol oldu mu sana mosmor!
 
Bir de arabanın teknik sorumluluk kısmı var. İşte tam da benim sınıfta kaldığım ders. Geçenlerde yağmur kıyamet giderken birden sileceğim kırıldı. Ön cama patır kütür çarparken ne yapsam bilemedim. Otobanın orta yeri, trafik kabus, arabadan inemem mümkün değil. Neyse şirkete çok uzak değildim ve idare edebildim. Takıp yerine oturttuğumu sanırken dönüşte yine koptu ve bu sefer adios amigos diyerek ön camdan fırlayıp sonsuzlukta kayboldu. Tek silecekle kalakaldım. Sileceği çalıştırmasam eve gelemem, çalıştığı sürece garç gurç ön camın canına okuyor. Hasbin allah derken, arabadaki kirli bir çocuk çorabı kırık sileceğin ucuna bağlandı ve camı çizmesi geçici bir süreliğine önlenmiş oldu. Tabi görüntü çok komikti ama ne diyoruz mühim olan güvenli sürüş.  Hikayemiz burada bitmiyor. Silecek çorap giyene kadar cam hayli çizilmiş, bir başka köşesinde de küçük bir çatlak oluşmuş. Ertesi gün ufak bir darbe alan ön cam çatladı. Şaka değil bildiğiniz bir köşesi dağıldı. Yine idareten işe öyle gittim geldim ama bunu yaparken aslında çok tehlikeli olduğunu ve ters bir durumda ön camın olduğu gibi kırılıp tuzla buz olabileceğini bilmiyordum. Hatta duyduğumda da geri dönmeye epeyce tereddüt ettim. Derken ön cam da değişti, artık silecekle camla bir işim olmaz, aksilikler bitti savulun şoför Nebahat geliyor derken yolda dikiz aynası kucağıma düşüverdi. Bu da nesi diye bakarken anladım ki ön camı değiştiren aklı evveller aynayı takmayı becerememiş. Göz alışkanlığı çok beter. Sürekli gözüm aynaya gidiyor, camda saçma bir noktaya bakış atıp devam ediyorum. Her seferinde de söyleniyorum. Arabaya da, trafiğe de, böyle bahtsızlığa da...Bir kaç gün dikiz aynasını park ettikten sonra makyaj aynası olarak kullanmak zorunda kaldım. İşime yaramadı dersem yalan olur.

Teknik sıkıntılar, trafik çilesi derken başka bir derdimiz daha var. Erkek sürücülerin bitmez tükenmez kadın sürücüyü ezikleme hevesleri!  Kabul ediyorum biz kadınlar bazı mekanik konularda, teknik beceri gerektiren işlerde erkekler kadar başarılı olamayabiliriz. Ben kendi şoförlüğümü de çok beğeniyorum dersem yalan olur. Fakat kabahatli de olsalar beceriksizsin işte kadın şoför ne olacak deme fırsatını kesinlikle kaçırmıyorlar. Bire bir başıma gelen  kısa bir diyalogdur ;

Cadde tek yön. Michael Knight ters yöne girmiş. Yolumu kesmiş, karşılıklı durmuşuz. Sahne bu kadar basit.

"Beyefendi,- lafın gelişi - afedersiniz ters yöne girmişsiniz burası tek yön"

"Abla ne dır dır ediyon burdan kamyon geçer."

Bir kere ben nerden senin ablan oluyorum, koskoca adamsın hadsiz. Geri alıp yol vermek yerine, o suratındaki sevimsiz sırıtışıyla bir de benimle dalga geçiyor. Kamyon bile geçermiş de ben geçmeye korkuyormuşum imaları. Bayan şoför oh elime düştü, hazır fırsat varken bir laf sokup rahatlasam diyor içinden besbelli. Dişlerimi sıkıp bir ya sabır daha çekip kamyonun bile geçeceği yoldan geçip gidiyorum. Ne halin varsa gör be adam. Biri sana ters yönde kafadan girerse görürsün gününü.

Neticede servisten de, arabadan da soğuduğum bir vakit toplu taşıma ile tanıştım. İlk başta müthiş acemiydim. Sonra sonra piri olmaya başladım ve "hayattan alınan dersler" başlığımın altına toplu taşıma tecrübelerimi ekledim.


* İstanbul kart, şart! Bilet alma stresi yaşamadan, ki yanlış araca bilet alıp geçemeyip geri dönüp başka bilet için kuyruk beklemişliğim var, hızlıca okutup turnikeden süzülüyorum . Üstelik bilet alabilmek için metal para bulundurma ya da cepleri çantaları telaşla karıştırma stresi de yok.

* Kart olması yetmez, dolması da gerekir. Es kaza kartınız boş ve akşam iş çıkış saatinde Mecidiyeköy, Gayrettepe ya da Taksim' den doldurmak zorundaysanız boşverin gitsin! Direk tek geçişlik bilet alıp, aradaki fiyat farkını da görmezden gelip kartın dolumunu daha ara bir saate ve mümkünse daha az işlek bir istasyona bırakın. Şahsen benim Levent'te 20-25 dk. beklemişliğim var!

* Mümkün olabildiğince en sondaki vagonlara yürümek, oturma ihtimalini % 30 arttırır. Türk halkı yürümeyi sevmediğinden istasyonda yürüyen merdivenden indiği yerde kalakalır. Orada bir insan silsilesi, bir güruh oluşur. En baştaki vagonlar ise nispeten az kalabalıktır. Eğer ki ilk duraktan biniyor ve son vagona kadar araç  kalkar mı diye endişeleniyorsanız atlayın bir kapıdan, içeriden yürüyün sona doğru.

* Milletçe bizde inenlere yol verip, doğal olarak boşalan araca binmek gibi bir mantık kesinlikle yok. Sanırsınız ki ortada bir meydan savaşı var. Dışarıdakiler içeriden kimsenin çıkmasına müsaade etmeyecek, içeridekiler de dışarıdan kimseyi almayacak. Aynı anda zıt yönlere itişen insanlar. Sanırım bu benim toplu taşımadan en anlayamadığım şey. İlk başta sesimi yükselterek "yahu bir müsaade edin de inelim" diyordum, şimdilerde ortama ayak uydurdum. Baktım işe yaramıyor, ben de ineceğim zaman bir omuzumu öne uzatıp dışarıda bekleyen 300 Spartlı'ya karşı gardımı alıyorum. Çok şükür henüz hiç inmeyi beceremediğim olmadı.

* Eğer oturuyorsanız ve yanınızdaki kişi kelime avı ya da candy crush benzeri bir oyun oynuyorsa asla ve asla ipad ekranına bakmayın. Bir kez bile! Yok bir kez göz atayım derseniz yandınız. Yanınızdakinin gazetesini okumaktan beter. Kalan bütün yol boyunca adamı dürtükleyip "işte bakın tam şurda k-a-h-v-e-h-a-n-e " dememek için kendinizi zor tutarsınız. Hatta iş şu noktaya kadar geliyor, tecrübeyle sabittir :) " Of 9 harfli kelime söylesem mi acaba..Yok ya Avrupa'da olsa neyse de burda garip kaçabilir şimdi. Neyse belki de sinirlenir adamcağız sanane diye. Doğru ya banane "

* Canınız sıkılıyorsa insanları izleyip ya da dinleyip tahminlerde bulunun inanılmaz eğlenceli. Mesela bazen yürüyen merdivenlerde arkamdaki kişinin ses tonunda fiziksel özelliklerini tahmin etmeye çalışıyorum. "Hımmm kumral, gözlüklü, biraz tombiş" Tabi ki atıyorum. Ama her tutan detay beni gülümsetiyor. Ya da geçen sabah olduğu gibi karşımdakine bakıyorum. Biraz garip görünüyor. Pantolonun rengi bi tuhaf, ayakkabılarını üste para versem giyecek birini bulamam, o kadar enteresan. Bu da neyin nesi derken, inince sabit merdivenden koşarak çıkışını görünce anlıyorum. Bizden değil. Yabancı olması çok yüksek olasılık.

* Sonra filmlerde, dizilerde geçen toplu taşıma sahnelerine aldanıp, romantik hayaller kurmayın. Misal, ben geçen gece rüyamda Mehmet Günsür'ü gördüm. Uçakta, yan yana koltuklarda Brezilya' ya gidiyorduk. Sabah uyanınca anlattım, güldük geçtik. Ve yaklaşık bir saat sonra  Metro ile Sanayi Mahallesine doğru yol alıyordum, yanımda pos bıyıklı amca vardı!

* Son olarak, hanımlar siz siz olun etek ya da elbiseyle asla ve asla neredeyse 60 derecelik açıyla uzanan uçsuz bucaksız merdivenlerden çıkmayın. Eğer ortalık tenhaysa yürüyen merdiven de tehlikeli olabilir. Direk engelli asansörüne yöneylin. Ne de olsa etek giymiş olmak taşıma için mağduriyet durumu sayılabilir, tereddüte gerek yok.

Not:  Bahsi geçen deneyimler raylı sistem üzerine edinilmiş olup, Metrobüs , minibüs gibi tekerlekli araçlar için geçerli değildir :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder