Bir kaç gün önce annem asansörün aynasına yapışıp kaşlarımı kaldırdığımı görünce "yaşlanmaktan mı korkuyorsun"diye sordu.Otuzlu yaşlarında bir kadının suratına tokat gibi çarpan bir soru.Yoo dedim ,öylesine baktım işte bir türlü boyatmaya kıyamadığım saçlarımdaki aklar,gülümsediğimde gözlerimin etrafında oluşmaya başlayan çizgiler mi korkutacakmış beni?
Ne kadar yaşlanmış olduğumdan daha çok neler yaşamış ve neler yaşatmış olduğumu düşünüyorum.Hayatımdaki önceliklere yeterince özen gösterip gösteremediğimi,iş ve özel hayat arasındaki dengeyi koruyup koruyamadığımı,başkalarıyla birlikte kendimi de mutlu edip edemediğimi sorguluyorum.
Çocukluk hayallerimin pek çoğunun gerçekleşmiş olmasını,farklı memleketler görüp,yeni kültürlerle,yeni yüzlerle tanışabilme şansına sahip olmayı , farklı dil ,din ve ırktan insanları tüm ön yargılardan bağımsız olarak sevebilmeyi ve hepsinden öte iyi bir dost,vefalı bir evlat , şefkatli bir anne ve keyifli bir hayat arkadaşı olmayı önemsiyorum.
Yüzümde belirginleşmeye başlayan çizgiler mi?Leyla Umar'ın dediği gibi onlar gelecekte daha da derinleşecek ve her bir yaşanmışlığın ,tatlı bir anının yüzümdeki izleri olacak.Üstelik şimdilik telaşa kapılmak için çok erken.
Vakit varken dolu dolu yaşayıp,yaşlanıyor olduğuna hayıflanmamak ve her yaşın "güzeli" olmak lazım.Pek tabi ki bir kadın otuzlu ,kırklı yaşlarında da güzel olabilir.Kırka gelip ille de yirmiliklerle aşık atmaya çalıştığımızdan bütün mutsuzluğumuz...Yirmi yaşında göstermeye uğraştığı her halinden belli dünya güzeli bir kırklık olmaktansa yaşını gösteren "orta yaşlı " hoş bir kadın olmayı yeğliyorum sanırım.Bu yüzden gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki yaşlanmaktan korkmuyorum çünkü pişmanlıklardan uzak,bir gün öleceğimi bilerek yaşıyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder