23 Temmuz 2014 Çarşamba
SALI SALLADI
Midemde koskocaman bir taşla geçirdiğim bilmem kaçıncı kara salılardan biri daha. Birazcık neşelenmek için oraya buraya koşturuyorum deli danalar gibi, ama yok olmuyor. O kasveti, üzerimdeki tonlarca yükü sıyırıp atamıyorum.
Dönüp dolaşıp, ofisteki otomatın önünde alıyorum soluğu. Eğer nestle damak da bu işi çözemezse vay halime! Bozuklukları atıyorum, çikolatamı bekliyorum. Hoop, bir de bakıyorum ki en köşedeki banta yapışıp kalmış. Bir türlü düşmüyor. Ağlamaklı bir haldeyim. Neyse ki sevgili kahramanım koşup otomatı şöyle bir sallıyor ve bir yudumcuk endorfin kaynağıma kavuşuyorum.
Derin derin nefes alıyorum. Kafamı dağıtmak için alakasız şeyler düşünmeye çalışıyorum. Etkisi maksimum beş dakika sürüyor. Sonra oğlumu arıyorum. Enerjisi telefondan çıkıp, odaya doluyor. Tıpkı benim gibi hızlı hızlı konuşuyor. Bütün gün sokaktaki pet şişeleri toplayıp eve getirmiş.
"Neden?" diyorum.
" Plastikler bin yılda yok oluyor senin haberin var mı" diyor.
İşte bu cümle, beni bugün gülümseten tek şey.
Bir müddet sonra Ege'den bir tutam nefese ihtiyacım var derken, mesaj kutuma deniz kenarında fotoğraflanmış, oltanın ucunda sallanan bahtsız bir kaya balığının görüntüsü düşüyor. Tam da o anda kumsaldaki esintiyi tenimde hissediyorum. Bir kaç saniyeliğine de olsa denizin tuzu dudaklarımı yakıyor. İşte o an sıkıntım biraz daha depreşiyor. Uzaklar hep mi uzak olur arkadaş!
Ah benim delişmen hızırım, ne vakit ihtiyacım olsa yanı başımdasın. Dediğin gibi aslında asla yalnız yürümüyorum bu hayatta. Bir şekilde bir omuzum hep sana yaslı. Ağlamaklı arıyorum, dertleşiyoruz uzun uzun. Üzgünüm diyorum, alayına küfrü basıyorsun. Senin bu ayarsız hallerini ne çok seviyorum bir bilsen.
Aksi bir gün işte. Abra kadabra deyiverse ya biri . Güzel şeyler de oluverse mesela. Kızlardan biri konsere gidiyormuş. Mesaiden çıkıp konsere kaçış. Ne mutlu, ne güzel. Romantik, dingin bir akşam. onun adına çok seviniyorum. Eve geliyorum, bir de bakıyorum ki konserde soliste eşlik edecek kişi en sevdiğim çellist. Keşke haberim olsaydı, keşke bugün daha çekilir bir gün olsaydı, keşke ben de orada olabilseydim, keşke keşke diye ağlanırken konserin iptal haberi geliyor. Üzülüyorum. Ben olmasam da bizimkiler kapıdan dönmüş. Aksi bir gün olduğunu söylemiştim değil mi?
Game Of Thrones ilk sezonu bitirdim. Bu gecem boşa çıktı, nasıl dağıtsam kafamı derken kayıtlarda çok izlemek istediğim bir film denk geliyorum. " Bi küçük eylül meselesi". Bozcaada'nın muhteşem görüntüleri kalbime paslı bir hançeri sokup sokup çıkartıyor. Başka zaman olsa ağzım kulaklarımda izlerdim. Bugün keyfim yok, ben o adada değilim ya gıcığım işte. Oflaya puflaya izliyorum. Ada dışında filmi de hiç mi hiç beğenmiyorum. Saçma sapan klişeler. Adalı bir adama aşık olup, aşktan korkup kaçan aptal şehirli kızın içi boş hikayesi. Aşkı mumla arayıp, bulamayan bunca insan varken, aşktan kaçmak ne büyük şımarıklık. Peki, kabul ediyorum. Bir başka gün izlesem bu kadar acımasız olmazdım belki de. İnternetten de yorumları okuyunca şaşırdım . Herkes pek etkilenmiş, ağlayanlar olmuş. Bir kendimi düşünüyorum, bir de filmle ilgili yargılarımı. Yok yok bugun sahiden iyi değilim ben.
Son olarak çarşambaya beş dakika kala, karpuz da kelek çıktı. Haydi geri sayım başlasın, salı günü yavaştan yol alsın...Merhaba çarşamba, hoş gel sefa gel...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder