12 Mayıs 2016 Perşembe

ACI DEDİĞİN NEDİR Kİ?


İşkence müzesinin merdivenlerinden ürkek bir serçe gibi iniyorum. Her an pırr diye gerisin geri kaçıverecek kadar da temkinliyim.  Sanki daracık taş merdivenden iner inmez siyahlara bürülü, eli baltalı bir cellat kolumdan tutup beni derin ve karanlık delhizlere tıkıverecek. Günler ve geceler boyunca sesimi kimselere duyuramayıp ya soğuktan ya da açlıktan son nefesimi verip yok olup gideceğim. Eyvahlar olsun!  Zaten benim gibi iğneden bile korkan, kan görünce fenalaşan, acı eşiği son derece düşük birinin burada ne işi var?

Her şeyin sorumlusu içimdeki bitmez tükenmez merak. Daha görülecek çok yer, tanışılacak çok insan ve yaşanacak çok ilk var derken hooop kendimi böyle uzak bir diyarda, yüzyıllarca hapishane olarak kullanılmış sevimsiz bir köşede buluveriyorum . Hem zaten tüm deneyimlerin eğlenceli olduğunu da kim söylemiş ? Hatta bazıları can yakıcı bile olabilir. Artık bahtımıza ne çıkarsa.

 Hemen mekâna dair felsefi bir yorum yapıp içeriye girebilmek için kendimi cesaretlendiriyorum.  " Bedensel acı dediğin nedir ki? Mühim olan ruhumuzdaki kapanmaz yaralar. Üfleyince geçmeyenler…"

Peki , itiraf ediyorum ki  bu felsefenin geçerliliği kemikleri birbirinden ayıran gerçek bir düzenekle tanışına kadar geçerli oldu. Doğal olarak tüm araç gereç, o dönemde temin edilebilen ahşap, demir gibi materyallerden yapılma. İlk bakışta ne işe yaradığı anlaşılamayan mekanizmalara, ucu sivriltilmiş kalın kütüklere, altında ateş yakılan bronz levhalara yaklaşıp uygulamanın detaylarını okuyunca koşarak kaçma hissi uyanıyor. Büyük, küçük her türlü suç için geliştirilmiş bir ceza tekniği var. Hiçbir şey es geçilmemiş.  Ayyaşlık edip ahaliyi rahatsız edenin içine kilitlendiği bir şarap varili de mevcut, kavgaya karışmış kadınları boyunlarından birbirine bağlayıp bir süre yüz yüze bakmalarını zorunlu kılan bir boyunluk da. Düşünsenize en nefret ettiğiniz kişi günlerce en mahrem anlarınızda bile burnunuzun dibinde oluyor ! Gel de bir daha kavga etmeye yelten.

Sonradan öğrendiğime göre Avrupa toplumlarındaki bu acımasız cezalandırma mekanizması sayesinde suça yönelim oldukça sınırlıymış. Şimdilerde bile geçmişten gelen bu caydırıcılığın etkili olduğu söyleniyor.

Daha ağır suçlar için hayal gücünün sınırları zorlanmış. Gününüzün geri kalanını ziyan etmemek için çok detaya girmeyi uygun bulmuyorum.  Bu çarpıcı ziyarette galiba beni en çok etkileyen şey, vahşet söz konusu olduğunda insanoğlunun sahip olduğu sınırsız yaratıcılık oldu. Hangi ruh sağlığı yerinde insan oturup böyle aletler icat eder diye düşündüm.  Anatomi bilgisi şart, birilerinde test etmek ve kullanıma uygunluğu konusunda emin olmak da lazım. 

Eğilip ufacık metal levhalardaki detayları okuyunca benim kendime gelmem çok kolay olmadı. Çıkışta keyfim yerine gelsin diye hatırı sayılır miktarda çikolata ile haşır neşir olurken tekrar düşündüm;

Sahiden acıyı kelimelere sığdırıp tarif edebilmek mümkün müydü?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder