Kafasının içi oradan oraya savrulan kelimelerle doluydu bu
gece. Hiç birinin ucundan tutup diğeri ile yan yana getiremiyor, bir türlü
aklından geçenleri anlatacak doğru cümleleri kuramıyordu. Karanlık otobanda en
sağ şeritte ağır aksak ilerlerken tam anlamıyla allak bullaktı. Sanki bütün
olan biten bir, bilemedin birkaç sözcüğün içine tıkıştırılmıştı.
“ Nasılsın?
“ Nerdesin?
“ Dikkatli ol!
Her zaman olduğu gibi uzaktaydı ve son haftaların aksine
öfkeli değil endişeliydi besbelli. Tek kelimeye bağlamıştı umutlarını. “İyiyim”
Ve genç kadın, henüz
kendi kaderinin de bu gece hayatını kaybeden onlarca masum insanla birlikte
değişmiş olduğunu bilmiyordu.
“ İyiyim dedi. Ne kadar iyi olunursa artık.
Hala kendisini merak ediyor olması içine dokunuyordu. Çocukluğundan
beri eli omzundaydı gerçi. Kolay mıydı bir anda yok sayıp, ne hali varsa görsün
demek. Bunu düşününce gecenin bütün can sıkıcılığına karşın yumuşak bir ifade
belirdi yüzünde. Ne vakit söze çocukluğumuz diye başlasa hemen sözünü keserdi;
“ Senin çocukluğun. Ben koskoca adamdım o zamanlar.
Ali, bir kez daha
gözlerinin önünden gitmeyen kumral lüleleri korumak için kanatlarını açarken, ilk defa geç kaldığını fark etti. Buruk,
kekremsi bir tat gelip oturdu boğazına. Olması gereken yerde olamadığı için
söylememesi gereken sözler döküldü kurumuş çatlak dudaklarından.
“ Olduğun yer güvenli değil, birazdan yollar kapanacak.
Hemen eve git.
“ Nerde olduğumu nerden biliyorsun?
“ Bunu boş ver sadece dediğimi yap. Şu an o karanlık şehirde
yalnız olman beni çok rahatsız ediyor.
“ Her gün arayıp soran ve ihtiyacım olduğu an yanımda
olabilecek bir sürü insan var. Merak etmene gerek yok.
“ Biliyorum. Hatta bazıları günde birkaç kez arıyor.
Paylaştıkları onlarca delici sessizlikten en uzun olanıydı.
“ Ne dedin sen?
“ Hiç.
“ Bunu yapmış olduğuna inanamıyorum.
“ Saçlarım tutuştu dediğinde öfkeden ve başına bir şey
gelebileceği endişesinden delirdiğim bir andı sadece. Yaptığımla övünmüyorum.
Tam tersine ne kadar rahatsız olduğumu tahmin bile edemezsin.
“ Kahretsin! Beni çok büyük bir hayal kırıklığına uğrattın.
“ İtiraf etmek gerekirse seni en çok mobese kameralarının
önünden geçerken izlemeyi seviyorum. An
be an, cadde cadde, semt semt.. O puslu ekrana yansıyan güzellik beni burada
hayata bağlayan tek şey. Kış günü Cudi eteklerine yayılan siste saçlarını, Gabar’da isimsiz çağlayan derelerde ışıldayan
gözlerini ve Kotar da açan ters lalelerde
gülüşlerini görüyorum. Çok bunaldığım zamanlarda derin bir iç çekiyorum. Eriyen
kar suyuyla çağlayanlardan düşüp Kızılsuya, Kasrik’te Dicle’ye karışsak şimdi
diyorum. Öylece sarmaş dolaş…Zeytin dallarının çatallı gölgesinin tenine
dokunduğu yerden son kez öpmeden ölmemeye yemin ettim.
Ruhuna dokunan onca güzel söz bile öfkesini hafifletemedi. Gözü
kararır gibi oldu. Emniyet şeridinde durup, konuşmayı sonlandırmadan evvel
camları araladı.
“ Şimdi telefonu kapatıyorum ve seninle uzun süre
haberleşmek istemiyorum.
Ali konuşmanın başından beri parmaklarına doladığı zeytin
çekirdeklerinden yapılma tesbihi sehpaya fırlattı. Bu sevimsiz gecede ne
zamandır canını sıkan konuyu açma niyeti olmasa da ağzından kaçırıvermişti bir
kere. Toparlamaya çalıştı.
“ Sadece şakaydı. Kızdığın için üstüne geldim hepsi o kadar.
İnsanların hayatta kalmaya ve birilerini hayatta tutmaya çalıştığı bir zamanda kamera
görüntülerini izlemekten daha önemli işlerim var.
“ Akvaryumunda sürekli izlediğin zavallı bir balık olmak
istemiyorum. Kamera saçmalığı yalan da
olsa izimi sürmen hiç hoşuma gitmedi. Bir şey bilmek istiyorsan sorabilirsin, sana
hiç yalan söylemedim. Bana söz
vermiştin.
“ Sana verdiğim söz
Cizre İstanbul’dan daha güvenli bir yer olmadan önceydi. Senin için
yapabileceğim tek şey güvende olmanı sağlayabilmek ama bunun için de çoğu zaman
elim kolum bağlı. Bu acizlik beni kemiren sinsi bir hastalık gibi.
“ Ben iyiyim. Bir şey olacaksa da kimse bunun önüne geçemez. Her an, her şeyin tam tersine dönebildiği ve
bunun için şaşırmaktan bile vazgeçtiğimiz günlerden geçiyoruz.
“ Sadece şehrin güvenliğinden bahsetmiyorum. Kayıtlarda
dikkatimi çeken ve sana söylemem gereken son bir şey daha var.
“ Neden bahsettiğini sormaya korkuyorum.
“ Şimdi kızgınlığını bir kenara bırak ve kulaklarını açıp
sözlerimi iyi dinle.
Az önce yumuşacık bir ses tonuyla fısıldar gibi konuşan adam bir anda sırra
kadem bastı. Sesi sertleşti.
“ Seni tanrıçam belledim. İste tüm Mezopotamya’yı ayaklarına
sereyim, bir emrinle düşmanlarının boynuna yağlı urganlar geçirip leşlerini
dipsiz kuyulara gömeyim dedim. Yüz
çevirdin. Bozguna uğramış bir ordu gibi
ne yöne gideceğini bilemedin, dağılmıştın. Hala da dağılmaktasın. Madem gerdanlığın
üzerindeki tek taş olmak istemedin, o halde tesbihte boncuk olmaya da razı
olma…
Muhteşem 👏🏻👏🏻👏🏻
YanıtlaSilDon't think I didn't read it ;) So good, looks almost true.
YanıtlaSil