Neptün Çeşmesi |
Yaklaşık yedi ay sonra yine Floransa'ya geçiş yapmak üzere Bolonya'dayım.
Öğle yemeğimi Hırvatistan hava sahasında yerden 11.000 mt. yüksekte yiyip, ikindi kahvemi Bolonya'da içtim. Havalimanından çıktığımda direk istasyona gitmeye gönlüm el vermedi. Tren saatine kadar da epey zamanım varken biraz nostalji deyip, tren garına bir kaç yüz metre mesafedeki şehir meydanında indim taksiden. Haziran ayı gibi değil tabi...Hava -6C, ayaz insanın iliklerine kadar işliyor. Meydanda aceleyle bir tur atıp Dicle'nin kulaklarını çınlattım.Geçtiğimiz yaz kahve içtiğimiz mekanların ikisi de kapalıydı.Meydanı dolduran masa sandalyeyi de çoktan kaldırmışlar.Kışın yarattığı bu ıssızlık,terkedilmişlik duygusunu sevmiyorum hiç.Sanki yaz aylarında mekanları dolduran yüzlerce insan yok olup gitmiş,tüm cafeler de kepenklerini bir daha hiç açılmayacak gibi kapatmışlar..
Dedim ya hava buz gibi,öyle uzun uzadıya dolaşabilmek ne mümkün.Haziranda meydandan gara doğru yürüken 40C sıcaktan şikayet ediyorduk.Şimdi ise soğuktan dişlerim birbirine vuruyor diye söyleniyorum.Ey memnuniyetsiz insanoğlu ya da ey ayarsız Bolonya havası.
Hızlı adımlarla gara doğru ilerlerken soldaki minnacık trattoria geçen yıl yaptığımız tatlı kaçamağı anımsatıyor.2.000 km.lik kısmi bir Avrupa turundan sonra son durağımız Bolonya'ydı.Otelimiz bizi sabahın kör bir saatinde kabul etmediği için bu minnacık trattoriada cappucino içip vakit geçirmiştik.Üst üste iki kahve yuvarladığımı çok iyi hatırlıyorum.Bu adamlar kahve işini nasıl bu kadar iyi yapıyorlar acaba?Gerçi söz konusu İtalyanlar olunca 'nasıl' ile başlayan bir sürü soru çıkıveriyor karşıma.Mesela nasıl -6C de bisiklet ve motor üzerinde yarı çıplak gezebiliyorlar? Ya da nasıl sisli ve puslu bir akşamüstü güneş gözlüğü ile etrafı görebiliyorlar? Nasıl bu kadar özgüvenli,sempatik ve stil sahibi olabiliyorlar mesela?
Farkında olmadan 'kırmızı şehir' yani taksicinin öğretip tekrar ettirdiği adıyla 'citta rossa'da çok şey biriktirmişim..Kırmızı şehir yakıştırması sadece tarihi yapıların kiremit kırmızısı renginde olmasından kaynaklanmıyormuş.Bolonya'nın ikinci dünya savaşı döneminde büyük ölçüde komünist düzeni desteklemesi ve Mussolini'ye baş kaldırması sebebiyle adı "kırmızı şehir "olmuş.
Milano kadar gösterişli,Venedik kadar popüler olmayan kendi halinde bir şehir Bolonya.Bana sorarsanız henüz turistlerin keşfedip tadını kaçırmamış olması daha da gidilesi görülesi kılıyor bu şehri.Genelde başka bir noktaya ulşamak için kısa süreli ziyaret edilse de bence yolunuz düşerse kırmızı şehrin havasını soluyup,bir kaç öneriyi değerlendirin.
* İstasyondan Via Indıpenda caddesi boyunca yürüyerek Piazza Magiorre'ye varın.Ve bu muhteşem meydanı süsleyen küçük kafelerden birinde , Neptün çeşmesine karşı mevsime göre sıcacık kahvenizi ya da buz gibi biranızı yudumlayın.(Aralık-Ocak ve subat aylarında meydan hayalkırıklıgı yaratabilir,en tavsiye edilebilecek aylar eylül ya da mayıs olabilir)
* Şehrin tüm binaları kemerlidir,öyle ki sürekli aynı yerden geçiyor gibi hissedersiniz.Bu kemerlerin altından geçip küçük bir dejavu yaşayın.
* Şehirdeki 15 kuleden en bilinen iki tanesi de görülmeye değer.Bu iki kule yan yana , yine beceriksiz İtalyan mimarların elinden çıkmış eğik kuleler.Eğilmeye başladığı farkedilince biri yarım bırakılmış.Torre degli Asinelli ve Torre Garesenda,biri 1,5 mt diğeri 3,! mt.eğik.
*Olmazsa olmazı en sona sakladım.Meşhur Bolonez soslu makarna yemeden dönmeyin sakın.Şehrin her yanı birbirinden lezzetli makarnalar yapan küçük lokantalarla dolu.
Yine bir Aslı klasiği demekten kendimi alamıyorum...
YanıtlaSilKucuk kirmizi Bolonya :) senin kaleminden bir kez daha anladim nekadar keyifli zaman gecirmisiz
YanıtlaSilEline saglik hayatim,,,
Senin kaleminden her yer güzel be arkadaşım..ellerine sağlık..
YanıtlaSil