21 Ağustos 2012 Salı

MERAKLISINA ZUMBA


Allah biliyor ya oldum olası spor yapmayı sevmem.Övünmek için söylemiyorum bilakis bu konuda çok da muzdaribim.Lakin gidip koşu bandında varılmaz bir hedef doğru manasızca koşmak ya da kilolarca ağırlığın altında eziyet çekmek hiç bana göre değil.Bir kaç kez yüksek motivasyonla spora başladım ama sonuç hep hüsran oldu.Hatta vücudumun hamlığından ağrıyan kaslarım nedeniyle sporun hiç de faydalı bir şey olmadığına yemin edebilirdim.

Diğer taraftan otuzları devirmişken bedene yirmilerdeki kadar pervasızca eziyet edemiyor insan.Hareketsiz kaldıkça metabolizma daha da yavaşlayıp her geçen gün hem fazla kiloya hem de müthiş bir kondisyonsuzluğa sebep oluyor.Bir süre sonra merdiven çıkamayıp, en ufak bir poşeti bile taşıyamıyor olmak insanı telaşa sürüklüyor doğrusu.

Baktım spor salonlarına kapanıp fitness yapamıyorum,alternatif bir yol denedim.Epeydir sıklıkla duyduğum "Zumba" fitness programına yazıldım.İsmini Kolombiya dilinde "hızlı hareket etmek" anlamından alan,dans adımları ve ritmik müzikler eşliğinde yapılan bir fitness programı.Jennifer Lopez'in dans hocası Beto Perez'in aslında tesadüfi bir şekilde keşfettiği bir fitness stili.Bana sorarsanız spordan çok eğlence.Kondisyon bisikletinde on beş dakikayı doldurmak için saniyeleri sayan biri olarak bir saat boyunca, zamanın nasıl akıp geçtiğini fark etmeden hareket edip su gibi terleyeceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.İlk zamanlarda ilk şarkılarda epeyce zorladım.Malum hızlı hareket etmeye alışık değilim.Sonrasında her geçen ders tempom arttı.Üstelik adımları öğrendikçe daha çok keyif almaya başladım.Hem spor yapıp hem de salsa-çaça-hip hop danslarının temel adımlarını öğrenip bire bir uyguluyor olmak muhteşem.Spora sürünerek giden ve hatta mümkünse kaçan ben Zumba'ya koşarak gidiyorum.Sadece fiziksel değil,zihinsel olarak da oldukça rahatlatıyor.Haftada üç saat deli gibi dans etmek kime iyi gelmez?

İstanbul'da zumba dersleri veren pek çok yer mevcut ancak eğitmenlerin işin ehli olduğuna ikna olmakta fayda var.Diğer taraftan internetten zumba videolarını karıştırıp evde müsaitseniz denemeye başlayabilirsiniz.Hatta yeni başlayanlar için alternatif DVD seçenekleri de olduğuna eminim.Kursa gidecek vaktiniz yoksa, evdekileri yollayıp kendi kendinize küçük bir zumba partisi verebilirsiniz :)



IDO - iLLALLAH DEDiRTEN ORGANiZASYON


Bütün bir yıl boyunca fahiş fiyatlar ve abuk subuk uygulamalarından geçtim.Nasılsa tekel oldum , insanlar kısacık tatillerini yolda geçirmemek için bilet değil zaman satın alıyorlar deyip fiyata yüklenildikçe yüklenildi.Biz de hem kızdık hem de paşa paşa aldık biletlerimizi.Bu kadar tantanaya karşılık ben daha boş bir sefere denk gelmedim.Artık parayı pulu, kazıklanıyor olmanın dayanılmaz hafifliğini bir kenara koyuyorum.Fakat son yaşadığım olay sahiden de pes dedirtti.Yahu bu kadar para alıyorum birazcık da müşteri memnuniyetini düşüneyim diyen bir yetkili çıkmaz mı insanın karşısına?Müşteri bu kadar mı kıymetsiz?Dün yaşadığım olayı aynen aktarıyorum:

22:45 Mudanya-Yenikapı seferine biletimizi haftalar öncesinden aldık.Internet uzerinden alım yaptığımız için sistemde rezervasyon kodu da dahil tüm detaylar mevcut.Malesef son dakika yaşadığımız bir aksilik sebebiyle araç değiştirmek zorunda kaldık.Biletler de araçta kaldı..

Nasılsa tüm kaydımız , ödeme bilgilerimiz vs. sistemde kayıtlı diye düşündüğümüz için rahatız.Gidip gişeden biletlerimizi alırız diye düşünüyoruz.Eşim ne olur ne olmaz diye IDO call centerı aradı.Tam 23 dakikalık telefon görüşmesinin neticesi beş kelimeden ibaren " basılan biletin sorumluluğu müşteriye aittir."Ne bir çözüm ne de yardımcı olma eğiliminden eser yok! Çileden çıkartırcasına dakikalarca durumu anlatamaya gayret ederken karşımızda donuk bir ses sürekli aynı cümleyi tekrar edip duruyor.Diyalog aynen şu şekilde :

* Hanımefendi şimdi biz kaza sebebiyle araç değiştirmek durumunda kaldık.Biletlerimiz de diğer araçta gitti.Ben limana vardıgımda gişeden kimlik ibrazı ile biletlerimi teslim almak istiyorum.

* Kusura bakmayın basılan biletin sorumluluğu müşteriye aittir.

*Ben zaten ödeme yaptığım ve benim ıcın ayrılmış olan yere ait bileti tekrar bastırmak ısıtıyorum,alt tarafı bir kagıt parçası gişeden verilsin.Sisteminizden rezervasyon kodu ile bakılabilir.Şahsıma ait tek bilet var o da bu sefer için olan.

* Basılan biletin sorumluluğu müşteriye aittir

* Siz peki şimdi bana IDO olarak nasıl bir çözüm sunabilirsiniz,ne yapalım ben müşteri olarak mağdurum.

* Basılan biletin sorumluluğu müşteriye aittir

* Hasbin allah o zaman biletimi iptal edin ve hangi seferlere bilet verebilirsiniz bakın lütfen.

* Basılan biletin iade ve değişikliği olmuyor , yeni bilet almanız gerekir.

* Yahu havayollarında bile son ana kadar iptal değişiklik oluyor da sizde niye olmuyor! Neyse cezası verelim.

 * Basılan biletin sorumluluğu müşteriye aittir

Dakikalar süren ve yetkili yerine bizim alternatifler üretip üretip sürekli aynı çözümsüzlüğü tokat gibi suratımıza çarpan IDO ve ısrarla bir üst yetkiliye bağlamayan call center çalışanlarına işiniz düşerse vay halinize...Üstelik aynı hafta IDO nun imajını iyileştirmeye çalıştığına dair bir haber vardı gazetede.Bu bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi sayın Hamdi Akın?





8 Ağustos 2012 Çarşamba

"UZMAN OLİMPİYAT SEYİRCİSİ"


2012 Londra Olimpiyatları son hızıyla devam ediyor.

Akşamları TV karşısına yayılıp ömrü hayatımda hiç ilgimi çekmemiş sporları izleyip,bir taraftan da işin magazinsel tarafı ile eğleniyorum.Ev kalabalık olduğunda müsabakaları izleyip yorum yapmak çok daha keyifli oluyor.

Geçtiğimiz akşam sekiz kişi bir arada bir atletleri,bir güllecileri bir de sırıkla uzun atlamacıları izliyoruz.Üç dakika ordan beş dakika burdan derken kafam allak bullak oluyor.Kamera yakın çekim yaptığında aa bu kesin çok iyi atlar dediğim sporcu meğer atletmiş!Evde bir kahkaha kopuyor.Salonda sosyalciler ve fenciler çekişmesi var.Her zamanki gibi fenciler işin fiziki kurallarını vs. didikleyip bizimle alay etmek istiyorlar.Şaka yollu soruyorum;"Yahu bu atletlerin niye bir kısmı önde bir kısmı arkada başlıyor haksızlık olmuyor mu" diye.Bal gibi biliyorum aynı mesafeyi koştuklarını oysa.Pınar bu cümleyi duyunca küçük çaplı bir şok geçiyor.Sonra soruyor,peki neden böyle ayarlıyorlar biliyorsun değil mi diye? Valla diyorum ben olsam yan yana dizer aynı hedefe doğru koştururum , kimse de ben öndeydim sen sağdaydın diye vıdı vıdı etmez.İstisnasız tüm fenciler neden böyle sıralandıklarını bilmekle kalmayıp aaa nasıl mantığını bilmiyor musun diye üstüme geliyor.Yalnız olduğumu düşünüp iki parende ile kendimi ikinci kattan aşağı atmak isterken aslında diğer sözelci arkadaşımın da benimle aynı durumda olduğunu farkedip rahatlıyorum.

Atletizmden gülleye geçiyoruz.Güllecileri görünce insan bunlar da sporcu mu hey maşallah demekten geri kalamıyor.Böyle sporcu olur mu her yerleri yağlı dememe kalmadan arka arkaya iki veciz deyiş geliyor arka taraftan.Biri, ne olacaktı bu cüsseyle balerin mi olacaktı gülleci olacak tabi diyor.Diğeri daha de derine inerek yahu atasözü! bile var biri çok iri yarı olunca Dogu Alman Gülle takımından gibi denir diyor.Sonra sosyaciler yine aman kadının favorisi var ıyyk falan derken fenciler acaba gülle kaç kilo diye arama motorlarına koşuyor.

Sırıkla atlama tam bir faciaya dönüyor.DY'nin çok beğendiği Rus sporcu Isinbayeva da dahil tüm sporcular bütün müsabakayı sırıkla atlayamama şeklinde tamamlıyor.Herkes patır patır dökülürken kötünün iyisi diye birilerine madalya veriliyor olması da tuhafıma gidiyor doğrusu.Isınbayeva mı? Onun düşüşünde benim zerre kadar parmağım yok!

Madalya törenini dikkatle izlediğimiz güreşi de atlamamak lazım.Kirli sakallı Gürcü sporcu ile al yanaklı Türk sporcumuzun bronz madalya mücadelesi.Fenciler yine stilden vs.den bahsederken,grekoromen ne demekmiş onu anlamaya çalışıyorum.Bir de koparma silkme vardı diyecek oluyorum ki onların haltere ait terimler olduğu aklıma geliveriyor,son anda bir mahcubiyetten daha kurtulmuş oluyorum.Gelecek olimpiyatlardan önce branşlara göre planlanmış, hızlandırılmış "Uzman Olimpiyat Seyircisi" kursu almam şart!

Şu ana kadar 2012 olimpiyatlarında aldığımız tek madalya Rıza Kocakaya'nın bronz madalyası.Saygılarımı sunmadan geçmeyelim.Madeninin ne olduğu çok önemli değil.Bayrağımız göndere çekilince insan bir hoş oluyor.

Törende verilen çiçekler de pek komik.Sapları kesilmiş,iri yarı cüsselerde minnacık kalmış bir demet çiçek.Olimpiyatları biz düzenliyor olsaydık koca koca buketler hatta çelekler verirdik, maksat şanımız yürüsün.Memlekette bağ bahçe bostan kalmazdı maazallah :)

Keşke biz de 2012 Londra olimpiyatlarını ekran başında geyik yapmak yerine daha bir heyecanla  izleyebilseydik.Ve madalya törenlerinde Çinliler ve Amerikalılar gibi göğsümüz kabarsaydı..Eskiden halterde,şimdilerde güreşte yakalanan başarıları düşünüp,çiroz gibi jimnastikçiler ve atletler ile bizim başarılı olduğumuz branşlardaki sporcuları karşılatırınca kilo olayına boşuna takıyoruz diye düşünüyorum.Uluslararası platformda bile durum net.Tosunluk bizim hamurumuzda var...

3 Ağustos 2012 Cuma

ERKEK RUHLU KADINLAR & KADIN RUHLU ERKEKLER


Kadın ve erkek arasında sosyal roller bu kadar birbirine geçtikçe, cinsiyet ayrımı da o derece silikleşmeye başlıyor. Artık neredeyse aradaki tek fark üremedeki etkinlik! İyi mi kötü mü bilmiyorum. Kadın elinin hamuruyla hiç erkek işine bulaşmamış , erkek de evin reisi formatından uzaklaşmamış olsa daha mı iyi olurdu acaba?

Kadınlar sabahın köründe lanet bir trafikle boğuşup ofise gitmenin telaşında. Ofiste yapılacak yığınla iş, yönetilecek bir ekip, memnun edilmesi gereken patronlar...Öğle arası iş yemekleri ve zaruri ziyaretler. Akşam arkadaşlarla bir kaçamak ve eve gitmeden yuvarlanacak bir kaç kadeh. Çocukların okul telaşı, bankaya kredi başvurusu, faturaların takibi derken hayatın telaşı en az erkek kadar omuzlarında.

Hayat tarzı değiştikçe kadınlar da ister istemez erkekleşmeye başlıyor. Bu yüzden Biscolata reklamı çıktığında gizliden sevinç çığlıkları atmadık mı? Bunca sene hep kadın bedeni kullanıldı, şimdi gözlere bayram ettirme sırası bizde diye yapışmadık mı ekrana. Bekarlığa veda dendiğinde dans eden insan azmanı zenciler gelmedi mi aklımıza.

Erkekler...Kadının sırtında bu kadar yük varken, taş fırın erkeğiyim diyerek kenarda oturamazlardı. Ev işlerine ortak olmak, çamaşır asarken ucundan tutmak hayatın rutini içinde normal karşılanır oldu. TV programlarında  gördükleri özgüveni tavan yapmış şef aşçılara benzemek için mutfağa daha çok girip, jülyen usulu salatalık, ben mari usulu pişirme nasılmış  merak etmeye başladılar. Önceden fiziksel güzellik sadece kadının gündemiyken, en az onlar kadar sağlıklı beslenir, spor yapar oldular. Balkonsuz erkek olmaz diye övünülen bira göbeği utanç kaynağı haline geldi. Bedenler şekillendikçe siyah ve laciverte veda edip sezon renklerine gardıroplarda yer açılır, önceden eşlere bırakılan alış verişe bizzat gidilip, indirimler takip edilir oldu.

Metropollerde yaşam tarzı değiştikçe, sistem erkek ruhlu kadınlar ve kadın ruhlu erkekler yaratıvermiş farkında olmadan. Eşitlik,ö zgürlük güzel şey elbet. Fakat günün birinde erkek gibi adama, kadın gibi hatuna hasret kalırsak hiç şaşırmam.