Nasıl sığdırırsın
Döktüğün gözyaşının her bir damlasına
Gökteki ayı, yıldızları
Tüm sızısıyla gelen yapayalnız geceyi?
Ve nasıl unutabilirsin bensizliğini
Peki ya ben sensizliğimi?
Nasıl sığdırırsın
Döktüğün gözyaşının her bir damlasına
Gökteki ayı, yıldızları
Tüm sızısıyla gelen yapayalnız geceyi?
Ve nasıl unutabilirsin bensizliğini
Peki ya ben sensizliğimi?
Kapanıyor kapısı pembe renkli taş
evin
Bir daha hiç açılmayacak belli
Boş avluda bir adam
Yorgun, yılgın, beklemekten usanmış
Melteme takılan bir tutam yasemin
kokusu titreten içini
Geçmişe dair her şey yalın bir üçleme şimdi
Eski ev, paslı tokmak ve kokusu
yaseminin
Ev çöker
Kadın ölür
Adam beklemekten vazgeçer
Kalır kokusu yaseminin.
Ufalmaktadır gökte
Kapanmaya yüz tutmuş
Beyaz zambak misali Ay
Doğrulup seslenir o an
Uyanan gece
Balkonların
korkuluğundan
Bir şarap, bir karanfil
kokusu
Akar gider merdivenli sokaklar boyu
Yaşlı kadınları yedi tepeli
krallığın
Gülümserler tam bu sıralar
Uzat ellerini geceye
Haşhaş çiçekleri açsın
avuçlarında
Düşlerindeki gibi
Hep düşlediğin gibi...
Mezarlığın kıyısında
Tatlı düşler, tutkulu öpüşler
Yaşamın coşkusu
Ve kederi ölümün
Bin yıllık sütunların sırtladığı cami
Taş avlu, asırlık çınar
İnanç ve isyan
Kader ve gayret
Korkaklık ve cesaret
Düşleri gölgeleyen bulutlar
Batan güneş
Ayaza dönen hava
Buz kesen ten
Mezarlığın kıyısında
Yapayalnız iki ruh
Yolları, yönleri gibi iklimleri de ayrı
Biri çoktan başka bir alemde
Ve diğer beklemekte ölümü