31 Temmuz 2011 Pazar

BENIM KADAR GEÇ KALMAYIN



Çeşme Ilıca



  Çeşme'den henüz döndüm..Yeni bir haftaya başlamadan , olağan telaşlara kapılıp gitmeden bir kaç satır yazmak istedim.Çeşme'yi sevdim hem de çok..Öyle çok ki ' Bozcaada mı yoksa Çeşme mi?' sorusuna ilk 5 saniyede yanıt veremedim...Buyrun siz karar verin ?






Ada orta yaşlı sadık bir eştir,Çeşme ise arada bir kaçamak yapılan  genç sevgili..Kışkırtıcı,hareketli ve çok güzel!

Bozcaada  sakin , huzurlu , sürprizler yaratmayan sıcacık bir kucak.Her daim kollarını ardına kadar açıp bekleyen ve yıllar boyu aynı dinginliği vaad eden.Çeşme'nin onda biri bile olamayacak kadar küçük fakat içine sıgdırdıgı onlarca yaşanmışlıkla dopdolu.Boz,çorak yeşile hasret ..Ada kıskanırsa Çeşme'yi en çok bu yüzden kıskanır.Yoksa kendi halindedir , gözü yoktur Çeşme'nin baştançıkartıcı çekiciliğinde.


Adanın bütün sukunetine karşın Çeşme'de hayat durmak bilmez.Bozcaada'da Ayazma-Akvaryum arası dokunan mekikler,Çeşme'de Ilıca-Altınkum-Aya Yorgi-Şifne-Alaçatı gibi geniş bir yelpazeye dönüşür.Gece de tempo düşmez .Rum mahallesinde yan yana dizilmiş masalarda tokuşturulan rakı kahdelerinin yerini, Çeşme'nin popüler kluplerinde şerefe kaldırılan mohito , margarita kadehleri alır.Fonda bir fısıltı gibi ,uzaklardan gelen melodiler ise yerini yuksek desibelli popüler müziğe bırakır.

Çeşme davetkardır , Ada ise mahçup,keşfedilmeyi bekleyen...Çeşme'nin yorgunlugu yine Ada'nın kollarında atılır...

Bozcaada için bir kaç tavsiye yazmıştım , işte Çeşme için de bir kaç öneri..( Bu tavsiyeleri benimle paylaşan ve kısa sürede Çeşme'yi keşfetmemi kolaylaştıran dostlara teşekkürlerimle)

  • Olmazsa olmazların başında Ilıca plajı geliyor.İlk gördüğümde bunca sene deniz diye nerelerde yüzmüşüz dedim..O kadar berrak ve sakindi ki gözlerime inanamadım.Hepimizin zaman zaman internetten fotoğraflarına bakıp iç çektiği tropik plajlar gibi.Tek kelimeyle müthiş!
  • Diğer ünlü plajlardan biri Altınkum.Benim gittiğim tarihlerde rüzarın yönü itibariyle burası oldukça dalgalıydı.Su sporları tutkunları için oldukça elverişli bir plaj.Yüzme konusunda çok yetenekli olmadıgım için burada vakit geçirip surf yapmaya yeltenmedim bile :)
  • Plajların ikisi de kalabalık,rüzgar denizi hareketlendirmiş ya da kuma bulaşmadan denizle haşır neşir olmak isterim derseniz diğer bir alternatifiniz Aya Yorgi olabilir.Kısmen kapalı bir koyda pek çok beach club mevcut.Denizin üzerine kurulmuş iskelelerde güneşlenebilir,içkinizi yudumlayabilir ve hoşca vakit geçirebilirsiniz.
  • Gece oldugunda  afili kıyafetlerini giyip,loş ışıklar altında konuklarını bekleyen Çeşme gece hayatının en bilinen mekanları  Marrakech ve Paparazzi.Siz siz olun gece 24:00'den önce gitmeyin.Bu saatten sonra esas hareketlilik ve eğlence başlıyor.
  • Akşamüstleri için biçilmiş kaftan Marina'da sıralanmış olan birbirinden hoş cafe-bistro ve restaurantlar.
  • Bu kadar değil tabi..Alaçatı'nın dar sokaklarında gezinmeyi taş evlerin foroğraflarını çekmeyi , Köşe Kahve'de lavanatalı limonata içmeyi ve ilgi alanınıza giriyorsa irili ufaklı pek çok eşyanın satıldığı eskicileri ziyaret etmeyi unutmayın ki ben bu dükkanlardan çıkamadım.Aslı Alaçatı'da da yaşanmışlığın izlerini sürmeye devam etti :)
  • Konaklama konusunda tavsiye verme taraftarı değilim..Herkesin konfor bekletisi farklı düzeylerde olabiliyor.Sadece temiz küçük pansiyonlar-butik otellerle birlikte gayet lüks bol yıldızlı otellerin de oldugunu ve konaklama konusunda alternatiflerin epey çok oldugunu söyleyebilirim.

15 Temmuz 2011 Cuma

NOSTALJi

ALICANTE

Masadaki portakal
Halının üzerinde elbisen
Ve yatağımda sen
Tatlı armağanı anın
Gecenin tazeliği
Çoşkusu yaşantımın

Jacques Prevert

*Alicante : İspanya'nın güneydoğusunda Akdeniz kıyısında liman şehri.

Az önce evde eski albümleri, fotoğrafları karıştırırken çok sevdiğim bir dostun mektuplarından birini süsleyen bu şiiri buldum. Senelerce süren bir mektuplaşma,  her mektuptan çıkan bir şiir-bir tercüme ve bin bir türlü hikaye...SMS  ve e-postanın henüz hayatımıza girmediği, kelimelerin hala dokunulabilir olduğu dönemin sonlarıydı.Her hafta merakla postacının yolunu gözler, apartmana her girişte bırakılan bir zarf var mı diye aranırdım. Uzun süre mektup gelmediyse merdivenlerden çıkarken birinin zarfı benden önce görüp  masanın üzerine bırakmış olmasını ümid ederdim. Masanın üzerine bırakılan zarf genelde kese kağıdından yapılmış ve  büyük boy olurdu. Mektubun içeriği kalabalık, sayfa sayısı hayli fazla olduğu için zarfın ebatı da hep büyüktü. İzmir-İstanbul arası taşınan zarflarda tanıdım ve sevdim Ritsos'u , Lorca'yı ve Prevert'i...En çok da  'aslına uygun' ya da 'türkçe'ye uygun çeviri' notu düşülmüş olanları. Bir özen sezer, özel hisseder ve mutlu olurdum. Bazen Aslı Tunç için tercümelerim diye gelirdi gelirdi şiirler,d efalarca ve defalarca okurdum. Şiiri ve yazmayı sevdiren, özendirendi farkında olmadan.

Bu gece yukarıdaki şiire rastladığımda yıllar sonra bir kez daha okuyup gülümsedim. Şiirin altına Alicante'nin ne olduğunu anlatan kısa bir not düşme gereği duymuş. Muhtemelen o yıllarda benim İspanya da böyle bir şehrin var olduğundan bihaber olduğumu düşünmüş ki haksız da sayılmaz :)

Şimdi çok uzaklarda olan dostuma yarın oturup güzel bir mektup yazabilmek isterdim tüm içtenliğimle. Lakin ne vakit var artık ne de imkan... Bir e-mail yazar, dokunulamayan kelimeler ile yad ederim eski günleri. Hiç yoktan iyidir. Yeter ki yine sözcüklerle dokunabilelim birbirimize.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

8 TEMMUZ BON JOVI KONSERI



Bir kaç aydır her cuma , güne erkenden başlayıp,binbir telaşla ordan oraya koşturup,sonunda yine bir yerlere yetişmeye çalışarak noktalıyorum haftayı.8 Temmuz cuma günü de yine sabahın 06:00 sında başlayıp, bir sonraki günü ilk saatlerinde noktaladığım bir cumaydı fakat ağız dolusu söyleyebilirim ki yaşadığım tüm strese ve koşturmacaya değerdi.

Mart ayı başında Bon Jovi'nin gördüğüm en fanatik hayranlarından olan bir arkadaşımdan mail aldım;
'8 Temmuz 2011 tarihinde  Bon Jovi İstanbul'da konser veriyormuş,hangi tribunden alalım biletleri ?'
Yine işimin başımdan aştığı bir dönem oldugu için 'ben gelirim,yerle ilgili herşeye uyarım' içerikli kısa bir yanıt yazdım.Ertesi gün  tribun secilmiş,biletler alınmış ve organizasyona ilişkin yorumlar yapılmaya başlanmıştı bile..

Aylardır heyecanla beklenen gün Bursa'ya bir iş seyahati planlamam gerekti.En erken denizotobüsüyle gidip,15:45 seferi ile dönersem vakitlice konsere yetişebiliyordum.Sabah 06:00 da kalkıp düştüm yollara.Bursa'ya vardıgımda saat 09:30 civarıydı.11:00-13:00-14:00 derken henüz öğle yemeği bile yememiş oldugumuzu ve halen yapılması gereken işler oldugunu farkettiğimde kaygılanmaya başladım.14:30 da ise artık 15:45 dönüşü için şansım kalmadığını farketmiş durumdaydım.Aceleyle İDO yu arayıp bir sonraki seferi ve bu sefere yer olup olmadıgını öğrenmeye çalıştım.Yaklasık 15 dk telefonda bekledikten sonra 18:00 seferi için yeni bir bilet alabilmiştim.Bu seferi de kaçırmamak için tüm hızımla işleri toparlarken bir taraftan da aklım 19:30 da İstanbul'a varıp,20:30 da nasıl TT Arena'ya varacağımdaydı..Üstelik 17:00 de ofisten cıktıgımızda Bursa'da korkunc bir trafiğe girdik ve şöför 18:00 seferine yetişmenin biraz riskli olabileceğinden bahsetmeye başladı.O anda tamam dedim ,kısmet değilmiş..Biletimi yanıma almış olmaktan dolayı kendi kendime hayıflandım,belki bir başkası giderdi benim yerime gül gibi bilet de yanmazdı dedim.Derken bir mucize oldu ve korkunç trafik tuhaf bir şekilde açılıverdi.Bir anda onlarca araba otobandan silindi sanki.Sağıma soluma bakınıp neler olup bittiğini anlamaya çalışırken Güzelyalı iskelesine varmıştık bile.Şanslı günümdeyim dedim bir kez daha ve atladım denizotobüsüne ,ver elini İstanbul ! Uzun zamandır İstanbul'a dönüşümde bu kadar heves ve heyecan içinde olduğumu anımsamıyorum :)

Yenikapı'dan Taksim'e,ordan metro ile Seyrantepe'ye uçuverdim.Metronun  arıza yaparak bır kac kez tökezlediğini,Seyrantepe Sanayi istasyonundan Arena'ya geçişteki karmaşıklığı ve insan seli halinde yol gösteren bir  tabela arayarak sürüklenişimi saymazsak yolculugumun son parkurunu da olaysız bir şekilde tamamladığımı söyleyebilirim.

İstasyondan gün yüzüne çıktığımda boğuk bir müzik sesi gelmeye başladı..Saatler 20:45'i gösteriyordu ve show başlamıştı.Tanrıya şükür ki konser organizasyonu inanılmaz başarılıydı.Elimdeki biletin üzerinde yazan tüm kapı-sıra-koltuk numaralarını takip ederek koskoca stadyumda yerimi elimle koymuş kadar kolay buldum.Tribundeki yerimi alıp sahneye baktığımda yaşadığım haz müthişti.İşte burdayım,yılmadım, geldim ve  tam karşındayım!Olağanüstü bir sahne düzeni,müthiş bir performans ve bir daha olsa bir daha aynı çileyi çekerim dedirten bir konser.

Konser boyunca içimden 'Always' diye mırıldanıp durdum.Bu şarkının bana hatırlattıgı çok şey var.Ortaokul yıllarımdı,bu şarkıya bayılıyordum.Malum yıllarda CD,MP3 henüz tarih sahnesine bile çıkmamışken yabancı kaset de çok kolay ulaşılabilir bir şey değildi.Zar zor da olsa yalvar yakar anneme Crossroad albumunu aldırmıstım.

Yıllar sonra üniversite dönemimde bir gece geç saatlerde radyo dinlerken istek programı başladı,gecenin o saatinde 'Always'dinleyesim geldi,deli gibi çevirmeye başladım telefonu .Telefon sahiden de çevirmeli oldugu için hattın düşmesi neredeyse imkansızdı.Telefona söylenip ısrarla çevirmeye devam ederken radyoda bir ses duyuduldu : '
Şu anda bu şarkıyı istek yapmak isteyen ancak ulaşamayan tüm hayranları için Bon Jovi'den Always 'i dinliyoruz.'
Kulagımda ahize ,elimde kocaman kırmızı çevirmeli telefon öylece kalakaldım :) Yıllar sonra karşımdaydı,kanlı canlı söylüyordu işte,ben de içimden şöyle dedim:'Çok isteyip de burada olamayan tüm hayranları için dinliyoruz ,Bon Jovi'den Always' Beklendiği üzere kapanış şarkısıydı,kulaklarda müthiş bir tat , yüzlerde kocaman bir gülümseme bırakarak noktaladı geceyi..

Vakitlice başlayıp,durup dinlenmeksizin, yaklasık 3 saat aralıksız sürdürülen  bir performans , şahane bir ses ,50'li yaşlarda olmasına karşın hala 20 yıl önceki gibi fit ve gözlere bayram ettiren bir Bon Jovi ,  daha ne olsun!