22 Mart 2011 Salı

KADINLARI ANLAYABİLMEK

Kadınları anlamak zor der Ademoğulları. Kadın ne ister, ne istediğini kendisi de  bilir mi çözmek zor zanaat..

Oysa kadınlar ne istediğini çok iyi bilir de, bazen bilip de bilmemezlikten gelmek gerekir. Ademoğluna herşeyi apaçık, gizemden arınmış bir şekilde altın tabakta  sunmak istemez.

Oyunları sever. Yalnız  kendi kurguladıgı oyunlar oynandıgı surece oyuna dahildir. Aksi takdirde mızıkçılık yapıp ansızın firar edebilir.

Kayıtsız şartsız  ‘isteniyor olmak’ ister ama talepkar olmaktan nefret eder. İsteniyor olmak için patikalar açar, yollar yapar ama tabelalar koymaz. Keşfedilmeyi bekler. Bazen sadece bu süreci sevdiği için, keşfedillmenin hazzını yaşarken, teslim olmaktan kaçar.

Güvenli ve huzurlu limanlarda demirlerken, bir taraftan da içinde kopan fırtınalara eşlik edilebilsin, maceraperest ruhu hep beslensin ister.

Israrcıdır ama zoraki yapılan şeylerden keyif almaz.

Hala kadınları anlamanın zor olduğunu düşünüyor musunuz ey Ademoğulları...



21 Mart 2011 Pazartesi

'FİRARPEREST'


Elif Şafak ın ‘Firarperest’kitabını okumaktayım , resmen beni benden aldı,tüm sevdiklerime hediye edesim var J

Açıksözlü olmak gerekirse Elif Şafak tutkunu değilim.Yine de dili inanılmaz başarılı bir şekilde kullanan , çok iyi bir roman yazarı oldugunu kabul etmelıyım.O benim için Yaşar Kemal gibi..Romanlarını yatıp güneşlenirken değil de sakin kafayla arada bir durup üstünde düşünerek,hatta başkalarıyla tartışarak okuma gereği duyarım.Üst üste bir kaç Elif Şafak romanı okumak zordur.Araya Ayşe Kulin , Kürşat Başar gibi yalın üsluplu,insanı dinginleştiren bir kaç yazar girmelidir.

En son okuduğum romanı ‘Mahrem’ de  beni oldukca yormustu .O dönemde belki ruh halim müsait değildi diye faturayı kendime kesmeme rağmen uzun süre başka bir romanını okumayı düşünmüyordum.Dün akşam D&R da ilgi çekici kapağını görünce dayanamayıp karıştırmaya başladım.İlk bir kaç başlığa göz attıktan sonra , Firarperest ve ben kasada sıramızı bekliyorduk.Satın alma kararımda ,kitabın ismi ve cezbedici kapak tasarımının da etkisi olduğunu itiraf etmeliyim.

’Firarperest’ roman değil.Zaman zaman hepimizin ruhunda kabaran firar etme , farklı olanı  keşfetme,aşk,evlilik ve hayat üzerine denemeler derlemesi.Her yazı maksimum 2-3 sayfa, çerez niyetine okunuveriyor.Elif Şafak tarzının cok dısında.Basit cümleler,keyifli içerikler,köşe yazıları tadında..Sanırım o da kendi melankolik ve yorucu üslubundan sıkılmış biraz .Fena da olmamış doğrusu.

Tüm yazılarının tadı damağımda kalıyor , dönüp baştan okuduklarım oldu.Bir yerlerde denk gelirseniz es geçmemenizi öneririm.

15 Mart 2011 Salı

CHICAGO

Chicago müzikalinin sinemaya uyarlanmış versiyonunu 2003 yılında annemle birlikte izlemiştik,bütün detayları ile aklımda yer etmiş güzel bir gündü.Annem oldum olası bayılır Richard Gere ‘e , ne yalan söyliyim ben de çok beğenirim.Annemin akranı olmasının zerre kadar önemi yok , yaşlansa da bence hala Hollywood’un gelmiş geçmiş en yakışıklı adamıdır.Hele ilk şövalyedeki Lancelot karekteri asla akıllardan çıkmaz.Aile boyu hastasıyız J

Hiç unutmuyorum , film başlar başlamaz ‘All that jazz’ ile tüylerim diken diken oluvermişti.Ardından ‘Funny Honey’,’Cell Block Tango’ ile mest olmuş , Renee Zellweger , Catherine Zeta - Jones ve pek tabi ki Gere in muhtesem performanslarını soluksuz izlemiştim.Film sona erdiğinde ikimizin de yüzünde kocaman bir gülüseme vardı.Şahane müzikler,insanüstü yetenekli dansçılar,güzel kadınlar ve yakışıklı erkekler daha ne olsun.Tam bir görsel şölen.O yıl hak etmiş oldugu üzere 5 dalda oskar ile birlikte en iyi film oskarı da Chicago’nun olmuştu.Sonrasında DVD ve soundract albümü evin başköşesinde yerini aldı.

O tarihten beri hayalim , Chicago müzikalini sahnede , müziğin iliklere kadar işlediği bir salonda canlı izlemekti.Ne zaman aklımıza New York’a gitme fikri düşse ,ilk araştırdığım Broadway’de Chicago’nun hangi gün ve saatlerde sahnelendiğiydi.New York’da yapılcaklar listemin en başında yer alıyordu.En son geçtiğimiz yıl nisan ayında benzer bir plan yapıp yine elde olmayan sebeplerden ötürü iptal etmek zorunda kalmıştık.

Eylül ayında gazeteleri karıştırıken eşimin gözleri parladı.Sana bir süprizim var deyip gazeteyi uzattı.Bir de baktım ki dev gibi bir ilan ‘ CHICAGO ISTANBUL’LU SANATSEVERLER İLE BULUŞUYOR ‘!Gözlerime inanamadım.Ben burdan kalkıp taa New York’a onu izlemeye gitmeyi planlıyorken Chicago benim ayağıma gelmişti.Birden bire telaşlandım, ya yer yoksa! Malum sadece bir kaç gösteride, sınırlı sayıda  izleyiciye sunulacak bir fırsattı bu.Hemen bilet için gerekli telefon görüşmelerini yaptım.Bilet kategorilerindeki ayrım ve fiyatlar dudağımı uçuklatsa da tereddüt etmeden aldım biletimi.

Maslak TİM ‘e ilk gidişimdi.Salon muazzam , sahne düzenlemesi harikaydı.Chicago’nun ne kadar büyüleyici olduğunu söylememe bile gerek yok.Gözler Billy Flynn karakteri için Gere’i arasa da o kadar da değil dedim içimden.Hayatım boyunca unutamayacağım bir kaç saat geçirdim.Hayallerin gerçeğe dönüşmesinin verdiği haz sahiden de pahabiçilmez.

Bir gün yolum New York ‘a düşerse.Yine ilk gece için programım belli,listeyi değiştirmeye hiç niyetim yok. Filmi 6 dalda Oscar ödüllü, Müzikali 6 Tony, 2 Laurence Olivier, 1 Grammy ödül sahibi,yaklaşık 6.000 kez sahnelenmiş  bu muhteşem müzikal  bir değil bir kaç kez daha izlenir.

Ben müzikal sevmem diyenlere;

’It is not a musical ,It is CHICAGO


14 Mart 2011 Pazartesi

MUTLU HAFTALAR

Güneşli bir sabah..Her zaman oldugumdan daha enerjik başladım güne ,üstelik günlerden pazartesi.Sendromdan eser yok,kendimi iyi hissediyorum , uzun zamandır olmadıgım kadar iyi!

Tuhaf bir hafiflik var üzerimde , asırların yükünü atmış gibiyim omuzlarımdan.Sihirli bir değnek mi değdi üzerime yoksa sadece havalar bahara döndüğü için mi bilmiyorum.Bildiğim tek şey , değiştiğim ve bu değişimden müthiş derecede keyif almakta olduğum.

Hayat bu,bazen umulmadıgı kadar  zorlayıcı,bunaltıcı ve  pes ettirici olsa da , öyle birden bire işler yoluna giriveriyormuş günün birinde,anladım.Önemli olan işlerin kötüye gitmekte olduğunu farkedip önlem alabilmekte.Malum yaş otuza erdi artık kendimle çok yakından tanışıyorum.

Tutkuyla yaptığım üç şey var , seyahat etmek,yemek yapmak ve yazı yazmak.Eğer üçüne de uzaksam tehlike çanları çalmaya başlamış demektir.Günlerce mutfağa adım atmazsam anlıyorum ki Aslı’nın canını sıkan bir şeyler var.Rutinden bunalmış,yorulmuş olması da muhtemel.Ya da heyecanla sunulan seyahat planlarını tek kaşını kaldırıp umarsızca dinliyorsa durum daha da vahim, hemen bir el atmak lazım.Güzel olan farkedebiliyor olmak,pes etme noktasına gelmeden toparlanıp tekrar ayağa kalkabilmek.

Çok da zor değil üstelik,malum biz kadınlar..Biraz alış veriş,bakım , sevgiliyle dingin bir haftasonu , bir kase patlamış mısır ve bir türlü izlenemeyen bir kaç film , merak uyandırıcı bir kitap yeter de artar bile.Kitap demişken , bu ara öylesine arada bir okudugum bir kitap var –meditasyon –üzerine.Açıkçası defalarca Hindistan’a giden biri olarak,buraya dünyanın çeşit türlü yerinden meditasyon yapmaya gelen insanları bir türlü anlayamamışımdır.Bu konu benim şimdiye kadar ilglimi çeken bir konu olmadı.Kitapta egolardan arınabilmekle ilgili çok güzel bölümler var.Bir yerde diyor ki , ‘Mükemmel olmaya çalışmayın , mükemmellik ölümdür.Tanrı bile kusurusuz olmamalıdır ki kusursuzsa ölü demektir.Çünkü mükemmellik ilerleyememek,bir yerde nokta koymaktır.’Kulağa hoş geliyor değil mi?

Mutlu Haftalar..


8 Mart 2011 Salı

Emekçi Kadınlar Günü

Bugün 8 Mart ,

Sabah cep telefonuma gelen bir mesaj buz gibi , karlı bir İstanbul sabahında yüzümde hoş bir tebessüm oluşturdu .' Emekçi kadınlar günün kutlu olsun'. Ne kadar anlamlı bir mesaj diye geçirdim içimden -kadın emekçidir- hem de hayatın her safhasında.

Hayatın rutin akışı içinde rollerimiz çeşitli,omuzlarımızdaki yükler ağırdır şüphesiz.Bin bir özveri ile kurulan sistem tıkır tıkır işlemeli,hem ofiste hem de evde herkes mutlu olmalı,mutlu edilmelidir.Kadın için hayat koskocaman bir telaştan ibarettir çoğu zaman..Yetişmesi gereken bir proje,geç kalınmaması gereken bir toplantı,yakalanması gereken bir araç,bir türlü bitmeyen bir alış veriş ,  organize edilmeyi bekleyen onlarca iş vardır ajandamızda.Hepsinin de üstesinden geliriz,ne de olsa kadın planlı ve programlı olmak zorundadır.Yoksa 7 gün-24 saat asla yetmez.

Bazılarımız şanslıyızdır.Takdir edilir,sevgi&saygı görürüz.Hayata daha bir heyecanla sarılıp,daha hızlı koşup ,daha fazla yol almaya çalışırız.

Bazılarımız ise şanstan yana nasibini almamıştır.Mutsuzlukla örülmüş bir hayatın son buluşu ana haber bültenlerine konu olur.Hayat arkadaşı ! tarafından şiddet gören,hakarete uğrayan , canına kastedilen bahtsız ve sahipsiz kadınlardır onlar.Yine mi demekten başka bir şey gelmez elden.Yine mi kimseler sahip çıkamadı zavallıya diye hayıflanırız ekran başında.Tüm yapabildiğimiz bundan ibarettir.

Kadın olmak başlı başına bir lütuftur.Kadınlığımızı yaşayabildiğimize sürece...

5 Mart 2011 Cumartesi

DUKAN DİYETİ - SEYIR EVRESINDE SON HAFTALAR

En son sizlerle Dukan diyetimin seyrini paylaştıgımda 12. gündeydim.Bugün ise 35!İtiraf etmeliyim ki diyetime dair detayları burada sizlerle paylaşıyor olmanın yüklediği bir sorumluluk var omuzlarımda.Herkesi kilolarından kurtulmaya teşvik edip,böyle kolay şöyle güzel bir diyet derken kendim başladığım işi yarıda bırakamıyorum.Bu yuzden bu blogu okuyan herkese teşekkürlerimi sunarım.

Evet , 35. günde toplam kilo kaybım 5kg ve mevcut kilom 57,5.Buraya yazarken çok kolay geliyor , ya da telafuz ederken..Ancak 60 kılonun altına en son lisedeyken indiğimi ve hamile kaldıgım kilonun bile 62 oldugunu söylersem aslında gerçekten bir şeyleri başarıyor olduğum daha net anlaşılır.

Hedef kilo kaybım 8 , hedef kilom 55 di.Mart ayında seyir evresini geçip 3. aşamaya ulaşmayı planlıyordum ki bu gidişle takvim hesabına göre mart sonunda hedefime ulaşmış olacağım!

Zamanlama harika oldu.1 Nisanda ufak bir Milano kaçamağı yapacağım,leziz yemekler ve ev yapımı şaraplara fazlasıyla yer açtım :)

Bir önceki seyir evresinde yazdıklarımdan farklı bir şey uygulamıyorum.1+1 protein+protein&sebzeye devam.35 gün içinde diyeti ufacık bile delmemişken , geçtiğimiz hafta rakı&balık festıvalınde alkol aldım.Bu evrede kesınlıkle yasak oldugunu bılıyorum ama yine de duyacagım tüm vicdan azabına değdi.Sİzlere önermiyorum , mümkün oldugunca alkol almanızı teşvik edecek ortamlardan kaçının :)

Mart sonunda 3. evrenin detaylarını paylaşmak üzere..Sevgiyle kalın.

1 Mart 2011 Salı

ÜSKÜP'TE BİR YILDIZ KAYDI..

O çok sevdiğim Rumeli şehrini bugün hüzün bürümüş.Öğle ezanı,cenaze namazı ve yok oluş..

Düne kadar Üsküp deyince içimde çiçekler açardı.Vardar nehrinin neşeyle aktıgı,yemyeşil dağlarla çevrili bu güzel şehri sevilesi kılan  burada yaşayan sıcakkanlı ,samimi ve misifirperver insanlardı benim için.İlk kez 4 yıl önce Üsküp'e gittiğimde kendimi uzayda zannetmiştim.Balkanlarda yaşayan Türkler ile ilgili az çok öngörülerim vardı ama bu kadarını beklemiyordum.

İlk gün , ilk kez tanışıyor oldugumuz bir Üsküp'lü arkadaşımız bizi akşam çayına evine davet etti.Öyle lafın gelişi bir davet değil,ısrarla!Olur dedik , geliriz tabi.Eve gittiğimizde akran olduğumuz bir çok çift vardı evde.O da yakın arkadaşlarını çağırmış sohbete katılsınlar diye.Öyle özenli bir hazırlık yapmışlar ki şaşırıp kaldık.Çok keyifli bir gece geçirdik hepberaber,Türkiye gündemi,iş-güç muhabbeti hatta futboldan bile bahsedildi.Melodik şiveleriyle takıldılar bize , bu haftasonu Fenerin Rize maçı var 'içeymisınız demlı bi çay'diye .Sahiden de o hafta Rize ye yenilip demli bir çay değilse bile bir bardak soguk su içtiğimizi anımsıyorum.Derken ertesi gün yine  beraberdik,sonraki tüm gidişlerimizde de..Rumeli'de sıcacık dostlarımız vardı artık,mesafeler olsa da beraber yaşamaya devam ettik benzer heyecanları.Ne ilginçtir ki 2008 yılında Taş Köprü'ye karşı kahve içerken itiraf ettik birbirimize bebek beklediğimizi.4 kadın aynı anda hamileydik!İstanbul'da bir oğlan,Rumeli'de 3 kız çocuğu geldi dünyaya.Kopmaz bağlar vardı artık aramızda.

Bir seferinde yoldan geçerken Gostivar şehrine uğradık.Gostivar , misafiri bol olan anlamındaymış.Bu şehrin halkı misafiri çok sevdiği için şehre bu adı vermişler.Tabi sadece sözde kalmamış,yüzyıllar sonra bile Gostivar'a adım atar atmaz arkadaşlarımızdan birinin teyzesine uğradıgımızda anladık bu ısmın ne kadar hakkını verdiklerini.Geçerken uğramıştık sadece,bütün bir akşamüstü,akşam yemeği ve yemek sonrası kahve faslında yine gitmemize müsade etemişlerdi.

Lafı dolandırıyorum da bir türlü asıl söylemek istediğime gelemiyorum.Elim varmıyor yazmaya.

Adını anınca içimiz sızlatan Vildan Teyze..

Üsküp'te otelde kalınamayacagını bılmıyordum.Üsküplüler sadece sofrasını,sohbetini açmazlar , evlerinin kapıları da sonuna kadar açıktır misafire.Geceyi geçirecekseniz sorgusuz sualsiz yataklar serilir,odalar ısıtılır,banyoya temiz havlular koyulur.Otelin lafını bile edemezsiniz mahcup olmamak için.Vildan Teyze de ilk gördüğünde bile bize evlatları gibi davranmış,erkenden kalkmış kahvaltılar hazırlamış,akşamları yöresel yemekleri tattırabilmek için muftakta uzun saatler geçirmişti yaşına ve sağlık durumuna aldırmadan.'Ben hayatım boyunca çalıştım be kızım , emekli de olsam duramam dernek -sosyal işler peşinde koşturuyorum işte'demişti.Tanıdıgım en 'güzel'insanlardan biri, çok yakın bir arkadaşımın yarı annesiydi.Giderken bir takım kahve fincanı hediye etmiş,içtikçe anarsınız demişti.Yıllarca o fincanları kullandım,her seferınde de kulaklarını çınlattım.

Dün gece sevimsiz bir haber geldi uzak diyarlardan.İnanamadım , boğazımda düğümlendi kelimeler.Ne fincanları kullanabilirm artık ne de Üsküp'e koşabilirim eskisi kadar heyecanla.

Nurlar içinde yat Vildan Teyze,cenette huzur bul.