5 Ekim 2012 Cuma

"JOKER"IN YAŞI OLMAZ


O bir destenin en renkli , en heyecanla ve merakla yolu gözlenen üyesi.O bir joker!

Her eli şenlendiren, her bir seriyi,diziyi taçlandıran koskocaman güldü mü daha da bir sevimli olan joker.

Onu kim sevmez ki..

İyi günde, kötü günde, bazen deli gibi gülüp tepinirken bazen ona buna kızıp hararetle söylenirken bu seride hep bir tamamlayıcı olarak bizimle olman ve üstünde taşıdığın onca rengi bize yansıtman ne mutlu!

Sen kocaman bir kalbi olan, vicdanlı, ve tanıdığım en fedakar kadınsın.O kadar fedakarsın ki bazen seni iki yana sarsıp "aptal mısın sen be hey şuursuz "demek geliyorsa da içimden,aklına koyduğunu yapacağını bildiğim için ses etmiyorum.Fakat biliyorum ki ancak birine yardım ettiğinde, onun yerine sen koşturduğunda ya da zor zamanında dostlarının yanında olduğunda rahat ediyor için.

Senin kadar bonkör bir insana da az rastlanır..
Sahip olduğun her şeyi bir anda, sorgusuz sualsiz isteyen herkes ile paylaşamaya bir an bile tereddüt etmediğin gibi sevgi ve güven konusunda da kapıların herkese açık,hem de sonuna kadar.Zaman zaman pişman olup, keşke diyorsun biliyorum ama unutma hayat hiç bir keşke için üzülecek kadar uzun değil.Ve aslında her bir yaşanmışlık sana katılan bir değer,bir tecrübe ve bir yol belki de gelecekte daha mutlu olabilmek adına..

Bugün doğum günün..Joker'in yaşı olmaz! Benim için sen her daim genç ve enerjik kalacaksın.Geçip giden yılların ne önemi var.Daha hayatın çok başındasın..Yeni yaşında sağlık,mutluluk ve başarı diliyorum!Sağlık her şeyin başı,mutluluksa senin kendi ellerinde,sandığın kadar karmaşık değil aslında..Başarı mı işte sen bunu en çok hak edensin!Seninle ve yaptıklarına gurur duyuyorum, her baba yiğidin harcı olmayan işlere kalkıştın hem de sadece "kendine " güvenerek.33. yaşında yolun o kadar açık olacak ki sen bile şaşıracaksın..Ve biz kuzeninin arkadaşları da olsak mutluluğunu ve başarılarını kutlamak, katlamak için hep seninle olacağız çünkü seni çok seviyoruz , arkadaşımızın kuzeni olsan bile :)









3 Ekim 2012 Çarşamba

ALTIN ÖĞÜTLER

O bir fenomen...

Şu fani dünyada eşine az rastlanır bir kadın. Çoğu konuda idolümdür aynı zamanda. İşin tuhaf tarafı yıllar geçtikçe ona ne kadar benzediğimi biraz daha fark ediyorum. Küçük bir kız çocuğuyken babaanneme benzetildiğimde arkamdan "Arap kızı camdan bakıyor"diye dalga geçecekler diye çok korkardım. Ahmaklık işte! Şimdi ise ondan bana yadigar kalan genleri keşfedip "vay be bu tam da babaannemlik bir hareketti" demek pek hoşuma gidiyor. Son dönemde Arap kıvırcığı saçlarımdaki akları ısrarla boyatmıyor olmam bile aklıma onu getiriyor. O da kıvırcık, gür saçlarını ömrünce hiç boyamamış. Bence bu hali hala çok güzel. Her ne kadar eş dost yakında Semra Sezer gibi olacaksın dese de bir süre daha el sürmeye niyetim yok.

Gerçi onun kendine has özelliklerinin onda biri bile bende yok. Zaten o yüzden bir fenomen, bir Zehra Tunç olabilmek her baba yiğidin harcı değil.

Okumayı ve kitap sevgisini ondan öğrendim. Beş yaşında koltuğumun altına gazete sıkıştırıp okumayı öğret bana dediğimde, ilk söktüğüm kelimeler " Bulvar Gazetesi" olmuştu.O anı dün gibi hatırlıyorum. Heceleri birleştirmek o kadar zor gelmişti ki okuduğumu fark ettiğimde Bulvar Gazetesi diye kocaman bir çığlık atmıştım. Evinde her zaman yığınla gazete, onun deyimiyle mecmua ve etrafta kitaplar olurdu. Raflardan alıp birlikte okuduğumuz ilk kitap, yazarını anımsayamadığım "Tabiat Ana" isimli bir kitaptı. Şimdilerde onca şeyi hatırlayamıyorken bütün bunların belleğimde bu kadar netlikle yer etmiş olması ne tuhaf...Okumayı çok sever vesselam. Dünyada bir başka kadın yoktur ki evlenirken müstakbel eşine, evlilik için böylesine iki şart sunmuş olsun :

* Her gece okurum, ışık rahatsız etti erken kalkmam lazım deme.
* Gece uyumayacağım için sabah erken kalkıp sana kahvaltı hazırlayamam.

Dedem de muhtemelen şaka zannetmiştir ama kabul etmiş. Sahiden de hala sabaha kadar oturur. Okur, ahşap ağızlığından hiç düşmeyen sigarasını tüttürür ve yanındaki ince belli bardaktaki limonlu, sekiz kesme şekerli çayı hep hazırda bekler. Dedem mi ..? O da hala sabah 06:00'da kalkıp işe gider. Ağzına sigara sürmez, ince belli çay bardağında çay yerine bira olur.

Doğru bildiğini pat diye söyler. Kim ne düşünür, nasıl yorumlar aldırmaz. Kimseye müdanası yoktur çünkü. Çok da güzel söver. Bir kadının ağzına küfür bu kadar mı yakışır. Yerli yersiz değil elbet. Birine kızdı mı öyle içten söver ki o anda dünyanın en güzel sözleri dökülüyor dudaklarından sanırsınız. Bu yüzden mevlitte hocayla, inançlı geçinip kendisini kazıklayan bakkalla ya da ihtilal zamanı ulu orta askerle takışıp veciz sözler sarf etmeye imtina etmemiştir.

Canının istemediği hiç bir şeyi yapmaz, zorunlu ziyaretler, usulen davetler ona göre değildir. Lafı da dolandırmadan, dallandırıp budaklandırmadan açık açık da söyler.

Yemek yemeyi ve yapmayı sever ama çok az ve öz yer. Seçicidir.Lakerda için kalkıp Beyoğlu'na gider, hiç üşenmez. En son balıkçıya "Şu dünyadan göçtüğümde en çok daha fazla lakerda yiyemediğime üzüleceğim. Bana da öğret de buralara kadar koşturmak zorunda kalmayayım" demiş.Öğretmişler!

Parayla pulla,  önemli addedilen kemikleşmiş hiç bir şeyle ilgisi yoktur. Öğrenciyken zayıf alınca, "üzülme en kötü sınıf tekrar edersin", okula geç kalınca,"bugün de gitmeyiver ulema mı olacaksın", evlenirken "dert etme olmazsa boşanırsın" derdi :) Hala da diyor, hiç değişmedi. Hayatı hafife alıp, rutin telaşlarla kendini üzmedi, üzmüyor. İşte belki de en çok bu yüzden idolüm. Hep olmak isteyip de olamadığımız profil aslında.

Sohbetşinastır. Hatta sohbet konusunda müthiştir! Kah Rus bir yazarın fi tarihli romanından bir bölümden , kah vakti zamanında izlediği bir oyundan, kah politikadan kah katırla dünya turu yapmak istediğinden bahseder. Bildiğimiz babaannelere benzemez.

Onu seviyorum, hem de çok! Her halini, sahip olduğu her özelliği ayrı ayrı seviyorum...

İşte son görüşmemizde, bana verdiği öğütler. Seksen beşlik bir çınarın sözlerine kulak vermeden olmazdı.

  • Kimsenin seni üzmesine müsaade etme. Birine mi kızdın, birinin seni mutsuz etmeye çalıştığını mı fark ettin...Evde ona söverek gez. Amaaan çarkına ... de gitsin. Ben bazen yapıyorum valla çok iyi geliyor.
  • Başkalarını zerre kadar umursama. Ben başkalarını takmamaya karar verdiğimde 51 yaşındaydım keşke 25-30 yaşlarında yapsaymışım.
  • Bu dünyada en önemli kişi kendinsin. Önce sen sonra çoluğun çocuğun eşin dostun gelir. Kendi kıymetini bil.
  • Akıllı insan asla mutsuz olmaz. Mutsuzluk aptalların işidir.
  • Kilo alma! Şişmanladıkça sağlığın riske girer 53-56 arasında gidip gel, ne eksik ne fazla :)))
  • Ben ajans izlemeden duramam ama asabım bozulmasın diye tüm gündemin bir kurgu bir tiyatro oyunu olduğunu düşünüp öyle izliyorum. Neler olmuş neler bitmiş ama hiç biri gerçek değilmiş.
  • İnsan evinde huzur bulmalı. Nerelere çağırıyorlar da şu köşenin yerini tutmuyor. Evde mutluysan dışarıyı aramıyorsun. Evini mutlu olacağın hale getir.




2 Ekim 2012 Salı

Çok Yaşa Obsesif Bakkal

Günlerden cuma. Sabahın erken saatlerinde güne Yeniköy'de başlamışız. Hava güzel, mis...Boğaz'ın suları ışıl ışıl parlıyor. Tam da girilecek deniz diye iç çekiyoruz. Bir kaç toplantı, leziz bir öğle yemeği derken her şey yolunda görünüyor. Yine de içimde bir sıkıntı var. Yeniköy'den Tarabya'ya doğru yürüyoruz. Hem laflıyoruz hem yürüyoruz. Maksat cuma öğleden sonranın ritmini yavaşlatmak. Tam da bu sıralar bir grup anarşistin "alkolik hareket engellenemez" adlı bir harekat başlatmayı planladığından ve nispet olsun diye fotoğraf bombardımanına uğrayacağımızdan bihaberiz.

Önünden geçtiğimiz dükkanlardan biri için Sena çok normal bir ses tonu ile. "A bak bu da bizim obsesif bakkal" diyor. O kadar sakin bir deyişi var ki bakkalların yüzde yetmişi obsesif sanırsınız. Ben de merak ediyorum tabi. Sena bakkalda her şeyin muntazaman yerleştirildiğinden, çocukken bir şeyleri ellediğinde azar işittiğinden falan bahsediyor. Anlattıklarını dinlerken bir taraftan da göz ucuyla bakkalın kapısından içeri bakıyorum. Görüş alanıma giren karede bisküvi paketleri boy sırasına göre yan yana dizilip, tüm harfler aynı yöne bakacak şekilde yerleştirilmiş. Dışarıdan bakınca farklı marka bisküvilerden küçük bir piramit oluşturulmuş gibi görünüyor, çok komik! İçecek dolabı da fena! Her bir marka şişe ön cepheden bir tane görünüyor ve ardı sıra aynı ürünün devamı sıralanmış vaziyette. Aynı durum cipsler için de geçerli. O koskoca cips rafında tüm çeşitler asker gibi dizili, hepsi hazır ol pozisyonunda mübarek. Tabi ki daha yakından görmek için ciklet alalım bahanesiyle içeri giriyoruz. Etrafa bakıp sırıtırken acaba bakkal anlıyor mu diye de tedirgin oluyorum. Az önce Sena'nın söylediği şeyler geliyor aklıma. Minyatür şişede satılan içecek piramidinden bir tanesini alıp evirip çevirip gayet ters bir şekilde yerine koyuyorum. Birbirimize bakıp gülümsüyoruz. Usulca "şimdi biz çıkınca hemen düzeltir"diyor. İçimden yaramaz çocuklar gibi her şeyi birbirine katmak geliyor. Bisküvi dizilerini karmakarışık edip, sürpriz yumurta sırasını alt üst etmek. Sonra tüm içecek ve dondurmaların yerini değiştirmek daha neler neler. Düşündüğüm bu hinlik ağzımı sulandırıyor doğrusu.

Cikleti alıp, parasını ödeyip, obsesif bakkala sinir krizi geçirtmeden, geldiğimiz gibi efendice  dükkandan çıkıyoruz. Yüzümde koskocaman bir gülümseme ile...Hayatta insanın karşısına çıkan beklenmedik tuhaflıklar ve hoş detaylardan sadece biriydi fakat  o kadar iyi geldi ki o kadar olur. Yaşa, var ol obsesif  bakkal ve pek tabi bu güzide mekanı paylaşan sevgili Sena!