27 Şubat 2011 Pazar

KABATAS ERKEK LİSESİ RAKI&BALIK FESTIVALI

HAYATA KÜÇÜK BİR MOLA

Ocak ayında geleneksel rakı&balık festivaline ait fotoğraflar facebook da paylaşılırken albüm adı 'Hayata küçük bir mola 'olarak belirtilmiş.Ayda bir kez Kabatas Erkek Liseli dostlarımızla Çiçek Pasajında  yaptıgımız kaçamak bundan daha iyi tanımlanamazdı.Hayatın tüm telaşlarını , omuzlardaki yükleri , belki hüzünleri askıya alıp , vur patlasın çal oynasın havasında geçen o çok kıymetli akşamlar..60'lı yılların mezunlarından 2000'li yılların mezunlarına kadar geniş bir yaş aralığında olan ,150 kadar katılımcının sadece 'Kabataş Erkek Lisesi'ortak paydasında buluşup , belki ilk kez tanışıp , bu kadar coşkuyla kadeh tokuşturması ne büyük mutluluk!

Bu gecelere ilk katıldığımdaki tedirginlimi anımsıyorum.Kolay değil , 90'lı yılların sonlarına kadar hiç kız öğrenci mezun etmemiş, hatta kızların kabulüne uzun süre karşı çıkmış bir 'Erkek Lisesiler' cemiyetine girebilmek.Üstelik bu cemiyette 150 kadar erkek mezuna en fazla 15-20 bayan katılımcı düşüyorken ...

Oysa , sandıgımızın tam tersine  büyük bir nezaket ve içtenlikle karşılaştık.Sofralarda en güzel köşe bize ayrıldı,en öncelikli ve özel servis bize sunuldu,kahveler çifter çifter geldi,sigaralar yarışarak yakıldı :)Hatta küçük süprizler bile sunuldu azınlıkta olan bayan mezunlara.Ocak yemeğinde KEL Rakı Balık Festivali yazılı camdan yapılmış bir küp ve birer kırmızı gülümüz vardı mesela :)Yeni ve eşsiz dostlar,abiler,kardeşler edindik.

Yaşasın 'KABATAŞ ERKEK LİSESİ'nin bayan mezunu olma ayrıcalığı!

ŞEHR-İ HÜZÜN

 Mayıs 2010 , Bolonya'dan Floransa’ya doğru yol almaktayız.Uzak diyarlarda bizden bir ses olsun diye bir kaç CD seçtim yola çıkmadan.

Bu günlerde en sevdiğim şarkı diyorum ‘Beni Benimle Bırak’ , Floransa tabelasını gördüğümüzde hala aynı şarkıyı dinlemekteyiz.Defalarca ve defalarca , bıkıp usanmadan avaz avaz.İkimiz de hemfikiriz bu cocuklar şahane müzik yapıyorlar ! Ve  şaşkınız neden 6 aydır bu albümü alıp dinlemediğimize.Tek bir şarkıyı bile atlamadan dinlemeye devam ediyoruz , her şarkı daha da heyecanlandırıp bir sonrakine olan merakımızı arttırıyor.

Koskoca bir hafta , binlerce km. 'Şehr-i Hüzün' eşliğinde..Diğer albümlere elimizi bile süremeden geçip gidiveriyor.Şimdi gözlerimi kapadıgımda ,Manga ezgileri olmayan tek bir kare bile yok gözlerimin önünde.

Tatil dönüşünde konser programlarını takip ettim.Bütün bir yaz şehir dışı konserlerle geçtiği için , nihayet 14 aralık salı akşamı Babylon konserinde Manga'yı sahnede izleme şansımız oldu.Uzun zamandır,belki yıllardır geçirdiğim en keyifli geceydi.Akustikle başlayıp kulaklarımızın pasını silen , ardından elektro ile içimizdeki enerjiyi patlatan muhteşem bir performans! Babylon tarzı mekanlara bayılıyorum.Dinleyici ve sanatcı arasındaki bagı ınanılmaz kuvvetlendırıyor ve kesinlikle  geniş katılımlı,itiş kakış stresi ile geçen konserlerden cok daha fazla haz verıyor.Babylon,Ghetto tarzı mekanların çok daha fazla olmasını ve daha farklı müzik türleri için ev sahipliği yapabilmesini çok isterdim.

'Manga''nın müthiş yetenekleri,iyi ki varsınız! Sayenizde  Türkçe müzik dinleyebilme lüksüne sahip olduk.

**25 Mart 2011 'de yine beraberiz, ne mutlu!

16 Şubat 2011 Çarşamba

Siz hiç inanmadığınız bir şey yaptınız mı?

Ben son zamanlarda inanmadığım pek çok şey yapar oldum...Senelerce yapmadım ya bi kere denesem ne olur sanki modundayım, belki bir işe yarar diye de bir umudum var.

Az önce ilk defa arama motorlarına' rüya tabirlerini 'girdim.Aylardır sürekli aynı rüyanın farklı versiyonlarını görüyorum.Dün gece de yine aynı senaryoyu izleyince , sabah artık dayanamadım ve bu işte bir keramet vardır belki deyip başladım incelemeye.

Beni bir türlü rahat bırakmayan hikayede , gökyüzünde bir uçağın yere çakılışını izliyorum.Bazen uzak bir noktadan seyrediyor oluyorum alevler içindeki uçağı,bazen yavaş yavaş alçalarak yere çarptığını ve hatta içinde oğlumun da oldugunu bilerek ve çığlık çığlığa bağırarak,bazen de dün gece gibi  üzerime doğru düşmekte olan uçaktan  uzaklaşma telaşı içinde ordan oraya koştururken buluyorum kendimi.Ve her defasında şöyle diyorum kendi kendime : ' Ben bu sahneyi defalarca rüyamda görmüştüm demek ki bir gün gerçek olacakmış.' Aynı rüya psikopatça tekerrür ettiği için artık dayanamayıp bir anlam aradım.'Rüyada uçak düşmesi' başlığı altında yazılan yorumlar birbirinden öylesine tutarsızdı ki , bunca yıldır rüya tabiri ritüeline  inanmamış olmaktan dolayı hayıflanmadım :)

Yine de ,  sanırım bir süre daha inanmadığım başka şeyleri de denemeye devam edeceğim gibi görünüyor.

BODY WORLDS@KARAKÖY

Bundan yıllar önce Ayse Arman’ın Amerika’da gezdiği bir sergi ile ilgili yazısını okumus ve cok etkılenmıstım.Cansız insan bedenlerinin bozulmadan saklanıp ,tüm detayları ile sergilendiginden bahsediyordu.Fotograflar dehşet vericiydi.Yazıyı okuduğumda bu sıradışı sergiyi  görebilme imkanım olabilse keşke  diye geçirmiştim içimden.Hatta hangi müzede sergilendiğine dair ufak bir arastırma bile yapmıştım , olur da bir gün  yolum düşer belki diye..

Yıllar sonra 2010 İstanbul Dünya Kültür başkenti etkinlikleri  kapsamında ‘Body Worlds’ sergisinin Karaköy antrepoda gezilebileceğini öğrenince inanılmaz heyecanlandım.Hemen serginin başlangıç tarihi ,ziyaret  saatleri,bilet fiyatlarını araştırdım.Bu kadar meraklı ve heyecanlıyken birden sergiye bir kaç gün kala heyecanım tedirginliğe dönüşmeye başladığını farkettim.Eşim bana katılmayı kesinlikle reddetti,şaşkındım!Bir sürü 'ölü' insan görmenin kendisini rahatsız edebileceğini söyledi.Ondan böyle bir yaklaşım beklemediğim için ben de kısa bir tereddüt yaşadım.Acaba derisi yüzülmüş insan bedenleri ile karsılasmaya hazır mıydım ?

Diğer taraftan, bunca zaman merak ettiğim bir sergi ayağıma kadar gelmişken görmezden gelemezdim.İlk gün Antrepo ya giderken midemde tuhaf bir yanma vardı, ne zaman heyecanla karışık stres hissetsem midem ‘ben buradayım’sinyalleri verir.Giriş kapısına yöneldigimde içeriden çıkanların yorumlarına kulaklarımı kapayıp duymamaya calısıyordum.Birinden duyacagım olumsuz bır kelime tedirginliğimi iyiden iyiye korkuya dönüştürebilir ve beni kapıdan geri çevirebilirdi.Neyse ki geri dönmedim.

‘Hamileler için sakıncalı’ tabelasının kenarından süzülüp , farklı evrelerdeki embriyoların sergilendiği bölüm ile başladım.Açıkçası pek de sakıncalı,rahatsızlık verici bir durum yoktu. Kavanozlardaki embriyolara bakmak üç boyutlu bir ultrasona bakmak gibiydi.Bir ara vay be bunlar da büyüyebilseydi , duygularla örülmüş kanlı canlı insanlar olacaklardı demekten de alıkoyamadım kendimi.Hamilelik yaşamış ve bir bebeğin rahime düşüşünden dünyaya gelişine kadar geçirdiği süreçleri takip etmiş olanlar için daha da ilgi çekici bir bölüm olduğunu söyleyebilirim.

Sonra cam bölmeler içinde sergilenen bedenlerin oldugu salona geçtim.Her bir beden insan vücudunun farklı bir donanımını gösterir şekilde hazırlanmıştı.Kaslar-eklemler-organlar-sinirler.Aynaya baktıgımızda sadece dışını gördüğümüz bedenimizin bu mükemmel donanımını tüm çıplaklılğıyla görebilmek inanılmazdı.Her bir insan bedeni kusursuz olarak dizayn edilmiş birer makine gibiydi karşımda.O yüzden tedirginlik yaşadığım gibi olmadı,vakti zamanında bir hayatı,belki ailesi , sevdikleri olmuş insanlardan çok birer makine  gibi gördüm her birini.Öyle ya can ve ruhu çıkardığından kemik ve kas yığınlarından oluşan ve artık çalışmayan birer makine olmayacak mıyız zamanı geldiğinde..Kendimi zorladım cogu zaman , yaşanmışlığa dair bir şeyler aradım donuk gözlerinde,bulamadım.Çok net olarak söyleyebilirim ki, birer kadavradan ziyade bronzdan yapılmış heykellere bakar gibiydim.Yalnızca derisini elinde tutan adama bakarken bacak kısmındaki tüyleri görmek biraz gerçek hissi verdi o kadar.Bir de unutmadan , beni en çok dehşete düşüren beden bir zürafaya aitti.Muhtemelen daha önce hiç zürafa görmemiş olmamamdandır.Bu kadar devasa olabileceğini tahmin etmediğim gibi, bu büyüklükte bir hayvanın bu şekilde sergilenebiliyor olmasını da aklım almadı.Duyduguma göre çılgın doktor Gunther Von Hagens şu anda bir fil üzerinde çalışıyormuş.Zürafayı gördükten sonra , bu habere şaşırmadım desem yalan olmaz.Her bir insan benenini sergilenebilir duruma getirmek için 1 yıl ve 1,5 yıl , at ve zürafa gibi hayvanlar için ise yaklasık 3 yıllık bir çalışma gerekiyormuş.

Eşim de baskılara dayanamayıp geçen hafta sergiyi ziyaret etti J Çok etkilenmiş,gerçekten kaçırılmayacak bir deneyim dedi.İlgilenenlere duyurulur.


8 Şubat 2011 Salı

İki kelimeden ve bir şairden daha fazlası..

Yannis Ritsos

Ritsos ,şimdi çok uzaklarda bir dostla ilk paylaşımdır,onun dizeleriyle süslenen ve yıllar boyu süren mektuplaşmanın şahididir,şiir yazmaya özendiren , tarzını taklit ettirendir, masanın üzerine 35'lik ile bırakılan üstü kapalı bir aşk itirafıdır,laciverde dönen yaz gecelerinde sevgilinin kulağına fısıldanandır.'Görülmemiş bir çiçek açmadır' - 'Sessizliğin sesidir'.Çok sevilen ve hep özlenendir.

Sessiz gece. Sessiz. Ve sen vazgeçtin
beklemekten. Nerdeyse dingindi her yer.
Birden, orada olmayan kişinin o canlı
dokunuşunu duydun yüzünde. Gelecek.
Sonra kendi kendine çarpan pancurların sesi.
İşte rüzgâr da çıktı. Ve biraz ötede,
kendi sesinde boğuluyordu deniz.

 

DUKAN DIYETI 2. AŞAMA - SEYİR EVRESİ

Geçtiğimiz hafta Dukan Diyeti 'Atak' aşamasıyla ilgili özet bilgiler vermiştim.5 günlük bir atak döneminden sonra, seyir evresi kurallarına göre diyetime devam etmekteyim.Toplamda 12. , seyir evresinde 6. günüm.

Öncelikle bu evrenin süresini siz belirliyorsunuz.Kaç kilo vermeyi hedefliyorsanız, o kadar hafta seyir evresi kurallarına uygulamaya devam ediyorsunuz.Benim toplam hedefim 5 kilo , dolayısıyla 5 hafta boyunca bu evreyi uygulayacağım.Başlangıç hedefim 8 kiloydu ve yaklasık olarak 3 kılosunu 12 gün içinde verdim!Merak edenler için başlangıç kilomun 63 , şu anda ulaştığım kilonun 60 oldugunu söyleyebilirim.Obezite sınırlarında olup , bu yuzden ılk gunlerde hızla kilo kaybeden biri değilim.Bu da diyetin başarısını daha iyi ifade ediyor.Zaten daha önce de değindiğim gibi ilk dönemde kilo kaybının 2-7 arasında olacağı belirtilmişti.

Yalnızca protein tüketilen atak evresinden sonra sebze ve salatanın da serbest hale geliyor olması bu evrenin en belirleyici özelliği .Et ve süt ürünlerini seven biri olarak atak döneminde çok zorlandığımı söyleyemem.Yine de protein yanında sebze ve salata tüketebileceğimi bilmek harika.Buradaki anahtar nokta ise 1 gün proteinle birlikte sebze + 1 gün yalnızca protein tüketilecek olması.Yani her gün sebze tüketimi serbest değil.Pierre Dukan kitabında bu döngüyü 5 + 5 olarak uygulayanlar ile 1 + 1 olarak uygulayanlar arasında eşit kilo kaybı yaşandığını belirtmiş.Dolayısıyla sıkıcı hale getirmeden 1 + 1 şeklinde uygulayabilirsiniz.

Gelelim yasaksız sebzelerimize, nişasta içeren patates,enginar dışında tüm sebze ve yeşil salatalar serbest .Havuç ise yalnızca haftada 2 kez öneriliyor.

Size bu evre için bir kaç basit tarif verebilirim,malum yine pişirirken yağ kullanmak ve kızartma yapmak yasak.Ancak sebze ve proteini karıstırarak buharda,soteleme yöntemi ile ya da fırında gayet lezzetli öğünler hazırlayabilirsiniz.

Mantarı joker olarak kullanın.Bir dilim biftek üzerine yatırılmış mantarlı ıspanak sote öğününüze hem görsel olarak renk katacak hem de son derece doyurucu ve besleyici hale getirecektir.Ya da mantarların için çıkartıp , az yaglı peynır ıle doldurup fırında pişirerek,ızgara etinizin yanına nefis bir garnitür yapabilirsiniz.

Farklı bir alternatif olarak bir çok sebzeyi pişirip , blanderdan geçirip yagsız sut de ekleyerek enfes bir sebze çorbası yapabilirsiniz.

Ve tabi daha bir sürü farklı şekilde,yaratıcılıgınızı kullanarak , damak zekınınıze göre pek cok sebze-proteın yemeği hazırlamak elinizde.

Hedefim 15 marta kadar seyir evresini sürdürmek ve pek çok ödül içeren bir sonraki evreye 55 kilo olarak ulaşmak!

Bir sonraki evreye ulaştığımda , mutlaka yeni tecrübelerimi paylaşacağım.

Unutmadan , atak döneminde çok ciddi ağız kurluğu yaşadığımı ancak bunun doğal bir durum olduğunu söylemek isterim.Ağız kurluğu sayesinde günde 2-2,5 lt su içtim ki bu da diyetşme oldukça büyük bir katkı sağladı.

6 Şubat 2011 Pazar

JEUX D'ENFANTS - LOVE ME IF YOU DARE

Kendimi şımartma seanslarımdan birinde D&R da kitaplar ve filmler arasında ya şundadır ya bunda oynarken , indirim reyonunda Jeux D'enfants ile karşılaştım.Eski bir dostumu görmüşüm gibi gözlerim parladı ve hemen DVD ye sarılıverdim.Her izlediğimde biraz gülümseten ,biraz hüzünlendiren ama herkesin aşık olduguna adım gibi emin olduğum soundtracki ile  büyüleyen bir film.Bknz http://video.google.com/videoplay?docid=3149592179834658977    ve  mest olunuz :)

Göçmen bir ailenin ,toplum normaları dışında , kendine özgü uçuk kaçık bir tarzı olan kızları Sophie ile çocuk yaşta annesini kaybetmiş olan Julien tesadüfi bir şekilde arkadaş olurlar.Bu arkadaşlık kısa süre sonra sıradışı şeyler yapmak için birbirlerini cesaretlendirdikleri bir oyun haline dönüşür .Yaşları ilerledikçe bu oyun tehlikeli bir hal almaya başlar..

Aşkla örülmüş tipik bir fransız filmi,şimdiye kadar izlediğim  en çılgın ve masalsı olanı.

Yann Samuel 'in yönetip Guillaume Canet ve Marion Cotillard 'ın müthiş performanslarıyla hayran bıraktığı ,Amelie tadındaki bu filmi izlemeye ve hatta arada bir iyi hissetmek için tekrarlamaya ( filmde sık sık telafuz edildiği üzre)  'cap ou pas cap?' - 'var mısın yok musun ? :)

4 Şubat 2011 Cuma

DUKAN DİYETI ATAK EVRESI




Uzun zamandır ihtiyaç duydugum değişiklikleri gerçekleştirebilmek adına kafamda bir liste oluşturdum.Sağlam bir diyete başlamak, sürekli şikayet edip irade noksanlıgım nedeniyle bir türlü kurtulamadıgım kilolarımla vedalaşmak listenin ilk sırasında geliyordu.Bir kaç ay önce İzmir magazamızın ziyareti sırasında reyon yonetıcılerımızden bırını tanımakta gucluk çekmıstım.14 kılo vermıs,en az 10 yas genclesmıs ve ınanılmaz derecede pozıtıf bırı olmustu.Malum ‘şişmanım ama mutluyum ‘ sadece kendimizi kandırmak için kullandıgımız bir cümle.Onun da daha zayıf ve güzel biri olmaktan ötürü hayatına kattıgı mutluluk yüzünden okunuyordu.Ayakustu soruverdım nasıl basardıgını..Çok basit ‘ Dukan diyeti’ ile dedi.Hımm neydi ki bu Dukan diyeti,kimmiş neymiş dememe kalmadı ,bir çırpıda anlatıverdı meshur fransız diyetisyen Pierre Dukan ve efsanevi diyetin ayrıntılarını.Gerci sıkı sıkı da tembıh ettı,kıtabı okumadan olmaz mutlaka al ve oku dedı.İstanbul’a dondugumde farklı ınternet sıtelerınden bu dıyetle ılgılı bılgıler edındım .Az kalorılı ,yarı ac yarı tok yaşanılan uzun süreli diyetlerden bıkıp usanmıs, ve her defasında mahrum kaldıgım yiyeceklere deli gibi saldırmış biri olarak, diyetin içeriği fena değil gibi gorundu.4 aşamalı diyetin ana teması beslenmenin genel olarak protein agırlıklı olmasıydı .Ben şimdilik ilk aşamayı geçip ,ikinci aşamaya ulaşabildim.Benim için büyük başarı , ne de olsa listeye bir kaç çentik atmak lazım J İlk aşama ‘atak’ adı verilen sadece protein tüketilen bir aşama .Verilecek kilo hedefine göre 2 gün ile 10 arasında bir süre zarfında uygulanıyor.Benim kilo hedefim 10kg altında oldugu için ik dönemi 5 gün ile tamamladım.5 gün boyunca yalnızca protein ile beslendim.Metabolizma enerji için öncelikle karbonhidratları yakıp,kasları koruma açıcından en son proteinleri yaktıgından , karbonhıdrat almadıgınız sürece ihtiyac duyulan kalori direk yaglardan saglanıyor.Protein ile kasları maksımum derecede besleyerek kısa surede bır kac kılo verebılıyorsunuz.Pierre Dukan diyete baslangıcta iyi bir motivasyon olması ıcın kısa surede bır kac kılo bırden verdıren bu aşama ile başlatıyor.Ben şahsen 2 kilo verdim ,eşim ise 3 ..Haftada 600 gr. Zor verebilen bir bünyeye sahip oldugum için 5.günün sonunda tartıdaki -2 kiloyu görmek diyetin devamını daha kolay yapmamı sagladı.Dukan’ın motivasyon teorisi gercekten işe yarıyor.Gelelim cok merak edilen diyet listesine ..Aslında bu diyetin en güzel tarafı böyle bir listenin var olmaması.Yenilebilecek olan gıdaların bir listesi var pek tabi aa bunları hangi gün ne kadar yemeniz gerektiği,gr vs. İle ilgili bir kısıtlama söz konusu değil.5 gün boyunca gönlünüzce ,acıktıgınızda listede yer alan gıdaları tüketebiliyorsunuz.Tek anahtar nokta hayvansal ya da nebati  kesinlikle ‘yağ’tuketmemek.İşte serbest olan yiyecekler:


·          Kuzu haric kırmızı etler , tabi ki yağı ayıklanmış olarak.
·          Ördek ve kaz dışında tüm kümes hayvanları .
·          Yağlı kısımlarının ayıklanması kaydı ile jambon türevleri,yagsız sucuk
·          Her türlü balık ve deniz ürünü
·          Kabuklu deniz mahsülleri
·          Sakatatlardan ciğer ve dil
·          Yağsız beyaz peynir , yağsız yoğurt , yağsız süt
·          Günde 4 adede kadar yumurta ( kolesterolu olanlar aman dikkat)
·          Ve tabi ki her diyetin vazgeçilmez kuralı : Günde en az 1,5 tl su.Dukan kilo vermesi duran bir hastasının gunluk su tüketim miktarını 3 lt. Cıkarttıgını ve bu şekilde tekrar kilo kaybının sağlandıgını belirtiyor.
·          Tüm light içecekler ve tatlandırıcı ile çay-kahve tüketimi,sıvı tüketimi olarak değerlendirildiğinden teşvik ediliyor.
·          Son olarak her gün 2 kaşık yulaf kepeği hakkı var.Ben yulaf kepeği bulamadıgım için yulaf ezmesi kullanıyorum.İşte size harika bir tarif :

Malum Dukan ekmek namına bir şey vermiyor , o yuzden yulaf kepegını un yerıne kullanıp yumurta ve sutle cırparak nefıs bır krep elde edebılırsınız.İçine tuz yerine tatlandırıcı eklerseniz bu defa krep yerine pan cake yapabilirsiniz.Ya da yulafınızı sütün-yogurdun içinde tüketin ,damak zevkinize kalmış J

İkinci aşamadayım , bunu da atlattıgımda ki o zaman hatrı sayılır bir kilo kaybı yaşayacağımı düşünüyorum sizlerle kuralları ve tecrübelerimi paylaşmaya devam edeceğim.

Hayallerinizi ve hayatı ertelemeyin ,ertelediğimiz  günün bir telafisi olmayabilir..


3 Şubat 2011 Perşembe

YENİ DELHI YOLUNDA

19 Ekim gecesini 20 ekim sabahına bağlayan saatlerde,yerden çok yükseklerde bir yerlerdeyim.Hindistan'a ulasmak için sadece 20 dakikamız var.Yeni Delhi'de yerel saat 03:05 ,İstanbul saatiyle ise 01:05 yaklasık 5 saattir yoldayız.Bir kez daha emin oluyorum ki uçak yolculuklarını sevıyorum.Herkes gözlerini çoktan kapamış,gecenin karanlığında mışıl mışıl uyurken ben kendimle baş başa oldugum bu dakikaların tadını cıkartıyorum.Uçakta yanan tek ışık benim tepemdeki,tabi görebildiğim kadarıyla.Bu seferki gercekten cok buyuk bır ucak ve agzına kadar dolu.İstanbul'dan havalanmıs olmasına karsın ucakta en azınlıkta olan millet biziz gibi gorunuyor.Sanki her ırkan ,her milletten insan var.Hindistan gibi rengarenk bir uçuş!Arkamda başında buyukce sargılardan olan 'sih'bir amca ve eşi var,yani muhtemelen eşidir.Hemen yanımda çok renkli bir elbise giymiş , başında fese benzer bir şapkayı eşarpla örtmüş bir kadın ve iki küçük kız çocugu uyuklamaktalar.Yandan bakıldıgında kadının elmacık kemıklerı o kadar cıkık gorunuyor kı ınsan ıster ıstemez yuzunun dıger detaylarını da ıncelemek ıstıyor.Cukur yanakları ve fazlasıyla belırgın kaşları var.Aslında çok hoş ama ifadesi son derece sert ,kim bilir belki de yolculugun basından beri mzımızlanan kızlar yuzundendir.

Biraz ön taraflarda keşişler var.Saçları kazınmış,bol ,ince ve tuhaf kıyafetli,terlikli insanlar.Hepsi genc ve Avrupa lı.Sanırım dünya nimetlerinden sıyrılıp , bir parça çaput ve terlikle ruhlarını arındırma derdindeler.Bunun için Hindistan ın nasıl iyi bir tercih olabildiğini anlayamasam da saygı duyuyorum.Kulağımda hoş bir Reiki müziği ve düşünüyorum da geri döndüğümde şu keşişlik hikayesini daha yakından incelemeliyim.
Başıma battaniyeyi geçirip pencereden baktım,yıldızlar oyle cok ve parlak ki,içim titredi.Dünyanın neresine gidersem gideyim aynı olan tek şeyin ' Gökyüzü ' oldugunu farkettım.

Alçalmaktayız,ışıklar yandı telaş başladı.Merhaba Delhi!

P.S : Denizlerim hep aklımdasınız,bu muhtesemn semanın altında güven ve huzur içinde uyuyor oldugunuzu bilmek çok güzel.