3 Ağustos 2014 Pazar

KIRK YILLIK SEVGİLİMİ ALDATTIM



Kırk yıllık sevgilimi aldattım diye hayıflanıyordum. Senelerdir hep gönlümü hoş etti. Ne vakit kapısını çalsam bir gün de ah vah dedirtmedi. Üstelik ilk göz ağrım.
 
Ne var ki insanoğlu tatminsiz. Hele benim gibi iflah olmaz bir maceraperest için yeni keşifler, yeni heyecanlar dendi mi akan sular durur. İşte bu yüzden bu sene bir kaç kaçamak yaptım. İnkar etmiyorum. ama aklımın bir köşesinde hep o huzurlu limanlara tekrar dönmek vardı...
 
Midilli adasının ufacık bir köyündeyim. Sahiden de köy. Adanın içindeki iki kapalı koydan, merkeze yakın olan Gera'da deniz kenarında ufacık bir yerleşim. Koyun denizle birleştiği yer öylesine dar ki, koskocaman bir göl gibi görünüyor. Etrafı dik ve yüksek yemyeşil dağlarla çevrili. Muhtemelen imar izni olmadığı için, etraf göz alabildiğine yeşil. İnanılmaz dingin ve huzurlu bir yer. Yol boyunca, bir tarafta  daracık bir kumsal ve uzansam elime değecekmiş kadar yakın deniz, diğer tarafta tek tük bahçeli evler var. Perama isimli köyün tabelasını görüp, içeriye doğru kıvrılıyoruz. Kiliseden dosdoğru ilerledin mi işte bizim ev. Etrafta sazlıklar, tavuklar, kara kuru keçiler...Gece başımı yastığa koyduğumda köyün çeşit türlü sesleri şahane bir ninni oluyor. Hava mis gibi. Kekik, yasemin ve hayıt kokuları birbiriyle harmanlanıyor. Ay ışığının zerresi yok. İşte geceyi böylesine büyülü kılan bu karanlık. Köy yolundan yürürken, başımı göğe çevirdiğimde içimden çığlık atmak geliyor. Bu kadar çok yıldız var mıydı sahiden? Ben en son ne zaman yıldızları görebilmiştim? Gözlerimin tarayabildiği her yerin irili ufaklı yıldızlarla bezeli olması bir yanılsama olabilir miydi? Ya da zavallı ben, şehrin ışıkları ile gölgelenmiş bu güzelliği daha önce hiç fark etmemiş miydim? Hem yürüdüm, hem yıldızlara baktım hayran hayran. Keşke yol daha uzun olsaydı...

İşte tam da bu sırada anımsadım. Ben bu manzarayı en son yine adada görmüştüm. Bir başka adada. Bir ağustos sonu Bozcaada'nın benzer bir yerinde, tahta banklara sırt üstü uzanmışken amma da çoklar diye mırıldanmıştım. Hatta o gece, yıldızların bazılarının parlıyor olmasına rağmen, halen  var olmadığını bilmediğim için alay konusu olmuştum. Nasıl unutabilirim?

Ada takıntımı bilmeyen yoktur. Bu yıl da seyahatler açısından epeyce bereketli geçti. Nisan ayında Paskalya sebebiyle Sakız adasındaydım. Yüzyıllardır süregelen bir geleneğin parçası olmak, roket savaşları festivalini yerinde deneyimlenmek için yollara düştük. Adanın küçük bir kasabasında, Vrondatos'daydık. Bir vadinin iki ayrı yamacındaki, farklı cemaatlere ait iki kilise paskalya gecesi saat 23:00 itibariyle birbirlerini yoğun bir fişek bombardımanına tutup, çan kulelerini vurmaya çalışıyorlar. Yöre halkı ve turistler en tepe noktaya çıkıp vadideki ışık gösterisinin tadını çıkartıyor. Esasında oldukça tehlikeli bir festival. Her yıl yaralanmalar oluyormuş. Çünkü fişeler havaya doğru değil, yatay olarak ateşleniyor. Ertesi sabahki keşif turlarımızda kiliselerin ve civardaki yapıların çelik ağlarla kaplandığını gördük. Yine de her iki kilisenin de etrafı ve ağları yüzlerce fişekle kaplıydı.

Geçen ay da ani bir kararla Tasos'a çevirdik rotayı. Karadan hudut geçişi acaba nasıl olur derken, İpsala'ya varmıştık bile. Yunan polisine pasaportları uzattık. Araçtan inmedik, kimse ne bizi ne de arabayı kontrol etmedi. Polis türkçe konuşuyordu. "Yolculuk nereye" diye sordu. Tasos deyince gülümsedi. " Paradise plajına gidin, en güzel deniz" dedi ve iyi yolculuklar dileyip pasaportları uzattı. Kimse bu kadar çabuk olacağını tahmin etmiyordu. En fazla on dakika içinde Yunanistan'a geçmiştik. İki saatlik bir yolculuktan sonra feribotla ver elini Tasos. Şimdiye kadar gördüğüm, merkezi en küçük, en yeşil, koyları en bakir ve denizi en güzel adalardan biriydi. Çok keyifli bir seyahatti. Fakat yine de dönüşte gurbetçi trafiğine yakalanmış olmamız sebebiyle, hayattan alınacak dersler listeme bir ilave daha yaptım.

" Sınırdan arabayla çıkıyorsan iki gün seni fazlasıyla yorabilir. Bir dahaki sefere en az dört günü cebine koy."

Sakız, Tasos derken epeyce ada havası aldım. Elbette farklı tecrübeler edindim. Yeni lezzetler tattım. Belki dünyanın başka hiç bir yerinde göremeyeceğim kutlamalara şahit oldum. Kaçıp gidiverme imkanım varken, yeni sevdaları ilk göz ağrıma tercih ettim. Neyse ki bu bayram kucaklaştık. Sanki aramıza hiç başkaları girmemiş gibi. Bazen yenilik, heyecan istiyor insan bazen de tanıdık bildik huzurlu limanlara demir atmak...











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder