12 Ocak 2011 Çarşamba

THE COLORS OF THE MOUNTAIN

Geçtiğimiz hafta sevgili Merve 2010 un son film festivalinin programını yollamış ve sıcacık bir not düşmüş:

Birini seç tatlım ,Fransız Kültür de izleyip nostalji yapalım..

Bu maili alınca bütün günün kasveti üzerimden ucup gitti,hemen programa göz attım .Seçtiğim filmin gösterim tarihi Merve ye uymadığı için seçimi ona bıraktım.Salı aksamı 19:00 seansı ‘The colors of the mountain’ filmi için randevulaştık.

Fransız Kültür e vardıgımda saat 18:15 i gösteriyordu.4.Leventten Taksım e sadece 15 dk..bayılıyorum şu Metro denen icada J Metro istasyonundan çıkar çıkmaz yagmur yuzume vurmaya basladı, hızlı adımlarla ısıklarda karsıdan karsıya gecen ınsan kalabalıgında suruklenerek Istıklal caddesının en basında caddeyi bekleyen Fransız Konsolosluguna ulastım.Girişteki avluyu oldum olası cok severım, kendımı inanılmaz iyi hissettiren enden bir kaç yerden biridir.Hınca hınc bır kalabalıgın ortasında eski tas duvarlarla cevrılı sakın ıssız ve olabıldıgınce guvenlı bır bahcede olmak.Bir adım dışarısı kalabalık ve ugultulu bir adım içerisi sessizlik ve sukunet! Muhtesem bir ikilemin tam ortasında oylece oturmak..Yerleri kaplayan çakıl taşları ve bahçeyi süsleyen bodur ağaçlar da cabası.

Merve ile kapıda karsılastık,zamanlama harıkaydı .Film baslamadan önce sıcak bir şeyler içip sohbet edebilmek için vaktimiz vardı.Restoransyon gormeden once avluda sadece 2 ahsap masanın sıgabıldıgı minnacık bir çay ocagı vardı.Şimdi ise sinema salonlarının oldugu katta oldukca hoş bir mekan var.  Cafe Francais.de birer fincan kahvemize nefis bir dilim pasta eşlik etti,eski günleri andık , dertleştik , nostalji yaptık..

Salona girince bu kadar boş olması biraz şaşırttı beni,biz gosterım oncesınde bıletsız oldugumuz ıcın acaba yer bulabılır mıyız telası yasarken içeridekilerin sayısı iki elin parmaklarını gecmıyordu..

Kolmbiyanın bir dağ köyünde geçiyordu film.Muhteşem dogası olan yemyeşil bir köy,sevimli çocuklar ve aralarındaki dostluk..Herşey güzel başladı ,sonrasında ise yine insanoğlunun  vahşi ve iğrenti uyandıran yüzü çıktı sahneye.Birileri hep ‘ öteki ‘ oldugu ıcın zulum gormustu caglar boyu ve  filmde de bu guzel ve huzurlu koyde birileri gerilla ,birileri anti gerılla  ,birileri  ihbarcı ve hatta birileri tarafsız oldugu için baskı gördü , hırpalandı ve çocuklar dostlarını , hayellerini , sahip oldukları – olamadıkları ilk heyecanlarını geride bırakıp bilinmeze doğru yola çıktılar..

Filmden çıkınca içim buruktu , film etkileyiciydi şüphesiz ama uzun zamandır hayata karşı motivasyonumu yüksek tutmak için ana haber bültenleri dahil her turlu felaket tellalıgına kulaklarımı tıkamısken epeyce sarsıldım.İnsanoğlunun egolarının törpülenebildiği,vicdanların sesini daha çok duyurabildiği ,’öteki’ diye nitelendirip bir düşman yaratma arzusunun yok oldugu barıs , huzur ve sevgi dolu bir 2011 dileğiyle..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder