18 Mayıs 2012 Cuma

RASTLANTI

Arnavut kaldırımına çarpan yağmur taneleri yere her vurduğunda garip bir  sıçramayla,koşar adımlarla sert rüzgara karşı ilerlemeye çalışan adamın  koyu kahverengi pantolonunu  ıslatmaktaydı.

Aralık ayının 13. günü hava en büyük oyununu oynamıştı ona.Oysa sabah evden çıkarken kuru ayaza aldanıp şemsiyenin gerekli olabileceğini düşünmemişti.Şimdi bir  yandan rüzgara karşı siper almaya çalışırken bir yandan da takım elbisesini  iri  yağmur tanelerinden korumaya çabalıyordu .Gecenin boşalttığı caddeler henüz kalabalıklaşmamıştı.Meydandaki güvercinler ve kendisi gibi erkenden yollara düşen bir kaç kişiden başka kimsecikler yoktu etrafta . Soğuktan korumak için cebine soktuğu elleri mosmordu.Birazdan trene bindiğinde sıcacık kompartımanda nasıl ısınacağının hayali adımlarını daha da hızlandırmıştı.Aslında her gün aynı saatlerde , aynı caddelerden geçiyordu ama evi ve tren  garı arasındaki bu yol hiç bu kadar uzun gelmemişti.Yürü yürü bitmiyor diye geçirdi içinden.Rüzgar,attığı her iki adımdan birini geri itiyordu adeta.Zayıf cüssesi yola devam edebilmek için oldukça büyük bir efor sarf ediyordu .Gara geç kalması , treni kaçırması ve dolayısıyla işe geç kalması ; daha da kötüsü bu berbat havaya bir süre daha katlanması demekti.

Gara , trenlerin düdüklerini duyabilecek kadar yaklaştığında , sol elini cebinden çıkartarak güçlükle saate baktı ve derin bir nefes aldı , tam tamına on dakikası daha vardı ve bu süre trene yetişmek için  fazlasıyla  yeterliydi.

Gişelerden geçerek , ikinci kompartımana girip sol tarafta  pencere  kenarındaki koltuğa oturdu . Büyük maraton  sona ermişti. Soğuktan kaskatı kesilmiş ellerini cebinden çıkartarak pencerenin altındaki kalorifere doğru uzattı . Bu sabah yağmurdan etkilenen sadece kendisi degildi . Kompartımanda sadece bir kaç kişi vardı.

Etrafa bakarken  içeri sırılsıklam olmuş  iki genç bindi . Hafif bir tebessümle onlara bakarak iç geçirdi.Eminim ne dondurucu soğuk,ne korkunç rüzgar,ne de sağanak yağmur umurlarında değildir diye düşündü.

- Kız,koltuğunun altındaki kalın kitapların ıslanmasına engel olmak için onları koyu renkli paltosunun içine sokmuştu.Bir eliyle kitapların düşmesini engellemek için destek vermeye çalışırken , diğer eliyle çocuğun elini sıkı sıkı tutmaktaydı.Soğuğun yüzüne örttüğü kırmızı örtü bile yanaklarındaki iri çilleri saklamaya yeterli olmamıştı .Yanaklarındaki  çiller, yemyeşil gözleri ve gözlerini örtmemesi için, alnının hemen üstünden  parlak renkli bir tokayla tutturduğu kısacık  sarı saçlarıyla dikkat çekmeyecek gibi değildi.
Uzun boylu iri yapılı genç siyah bir atkıyla,yüzünün büyük bir kısmını gizlemişti.İlk işi nefes almasını güçleştiren atkıdan kurtulmak oldu.
Bir an için onları fazlaca izlediğini fark ederek kendi kendine öfkelendi . Başını tekrar pencereye doğru çevirerek  yağmuru izlemeye başladı . Tren henüz hareket etmemişti.

Sabırsızlıkla trenin hareket etmesini beklerken birden bire arka taraflardan bir bağırışma sesi ve onu takiben bir kargaşa belirdi .Neler olup bittiğini anlamak için  yerinden yavaşça yana doğru eğilip bir şeyler görmeye çalıştı .Aslında az çok tahmin edebiliyordu sorunun kaynağını . Öyle ya haftanın en az iki  günü orta yaşlı,göbekli, huysuz bir adam trende olur olmadık yerden hır çıkartırdı.Bu defa da , başrollerde onu görmek şaşkınlık yaratmamıştı .Bağrışmaların içeriğinden kompartımana girerken bir itiş kakış yaşandığı anlaşılıyordu . Huysuz adam söylene söylene arka tarafa doğru , kalorifere yakın bir koltuk olup olmadığına bakarak ilerliyordu . Nihayet zevkine göre bir yer bulup oturmuştu  ama oturması sesini kesmesi için yeterli olmamıştı . Kompartımandakilerin garip bakışları altında yüksek sesle söylenmeye devam ediyordu.

Kargaşa ve sükunet ikilemi içinde tren son düdüğünü de çalarak hareket etmiş ve yaklaşık iki saat sürecek olan yolculuk başlamıştı.

Raylardan gelen rutin sesler ve içerideki puslu havanın hipnotik etkisiyle ağzını kocaman açıp garip bir ses çıkaran yaşlı adamın yüzünde,herkesin ona baktığını görünce  utanmanın vermiş olduğu çocuksu bir ifade belirmişti ve sabahın o saatinde görülebilecek en insani  mimikler utangaç ihtiyarın suratındaydı.Elleriyle gözlerini ovuştururken birden ani bir hareketle elleri ikinci kez kükreyecek olan ağzına gitti ve elleriyle ağzını kapatarak bu defa utanç verici bir durumdan sıyrılmanın keyfiyle kollarını birleştirip uyuyklamaya devam etti ...

Yolculuk ne kadar uzun olursa olsun her sabah farklı insanları izleyip,onların gündelik konuşmalarına gizlice kulak misafiri olmak,yüzlerindeki ifadelerden hayatlarına ilişkin çıkarımlarda bulunmak ve en güzeli insanların düşünceleri hakkında yaratıcı tahminler üretmek son derece keyif vericiydi.Zaten iki saat boyunca insanları izlemek ve kitap okumaktan başka yapacak bir şey olduğu da söylenemezdi.Kompartımandakilerle diğer bir deyişle yaratıcılığına malzeme olan insanlarla havadan sudan bahsedip,gereksiz konularda sohbet etmek ona göre değildi.Biriyle uzun uzadıya sohbet etmeyeli de bir hayli olmuştu .Can sıkıcı muhasebe dosyalarıyla uğraşmaktan iş yerinde bile doğru dürüst iki laf edemez olmuştu.Yıllardır aynı can sıkıcı işle meşguldü.Kendine kalan zamanlarda ise insanlara kendini tanıtıp dostluklarını kazanmaya çalışmaktansa , kitaplarla haşır neşir olmayı seçmişti.Kitaplarla dostlukta kaybetme riski yoktu. Hem insanlar gibi saçma sapan sorular da sormuyorlardı.İşleri o kadar yoğundu ki bir kez olsun bile neden bu sıkıcı işi yapmak zorunda olduğunu kendine sormamıştı.Belki de cevabı kendisi de bilmediği için cesaret edememişti.Hayatı kısır bir döngüden ibaretti .Erkenden kalkılan sabahlar,uzun tren yolculukları,yorucu çalışma saatleri ve evde - işte kendisini yalnız bırakmayan yalnızlığı muhteşem bir bütün oluşturuyordu.

Karşısındaki üstü başı yırtık dökük gencin yerinde olmak bile onun için bulunmaz bir fırsat sayılabilirdi .Elleri nasırlıydı,saçları ağarmaya başlamıştı ama gözlerinde insanı şaşkına çevirecek bir yaşama sevinci vardı.Mutlu olmak için doğan ender insanlardandı o ve bunu anlamak için alim olmak gerekmiyordu,buğulu  kara gözlerine bakmak yeterliydi . Derin bir of çekerek kendi çıplaklığıyla örtünmüş  bir adam olarak başını öne eğdi.

 Yolculuğun ilk yarım saati sonrasında yaklaşılan istasyonda durup yeni simaları almak için tren yavaşlamaya başlamıştı.Günün bu saatlerinde istasyonda şehre giden bu treni bekleyenlerin sayısı bir kaç kişiyi geçmezdi .Az önce düşündüklerinden dolayı canı hala sıkkındı.Kapıya doğru dönüp herkesin yaptığı gibi  yeni gelenlere bile bakmadı.Gözlerini dışarıdaki belirsiz bir noktaya sabitlemiş öylece duruyordu.Ne bir şeye baktığı ne de bir şeyi izlediği yoktu.Sadece başı pencereye doğru çevrilmiş,gözleri uzaklara dalmıştı.

Kısa bir süre sonra gözlerini pencereden ayırıp siyah deri çantasının içine odaklayarak el yordamıyla yeni başladığı hikaye kitabını aramaya başladı.Çantada o kadar çok evrak vardı ki küçük siyah ciltli kitap adeta evraklar arasında yok olmuştu.Uzunca bir arayıştan sonra nihayet kitabı buldu  ve büyük bir zafer kazanma edasıyls kitabı ellerine alıp şöyle bir baktı.

Siyah  ciltli bu kitabı bir kaç gün önce ,  çalıştığı nakliye  şirketinin kütüphanesinden almıştı . Birbirinden ilginç hikayelerden oluşan 1929 baskısı eski bir kitaptı.Çoğu sözcüğün anlamı artık kullanılmıyordu bile  ama  cümlelerin gelişinden bu kelimelerin anlamını tahmin etmek bir bulmaca çözmek gibiydi ve kitaba ayrı bir heyecan katıyordu.

Son olarak okumakta olduğu hikayede , kendini tasvir edilen adamın yerine koyup bir an için de olsa onun gibi hissedebilmek için gözlerini kapatıp hayal etmeye başladı:

-Yemyeşil ağaçların kapladığı bir bahçenin en huzur verici köşesindeydi.Çok uzaklardan insanın ruhunu okşayan melodiler geliyordu kulağına,kafası bomboştu .Bir yandan  melodilere  dudaklarındaki ıslıkla eşlik ediyor bir yandan da üzerine yattığı bambu koltuğun minderlerine vurarak ritim tutturuyordu.Tam sıcacık  kahvesinden bir yudum almaya hazırlanırken,birden bire hayali kendisine doğru yaklaşmakta olan ayak sesleriyle dağıldı-

Gözlerini aralayıp , bakışlarını yavaş yavaş kendine doğru gelen adımların sahibine doğru yöneltti .Beklenmedik bir şekilde , yüksek ökçeli  bir  çift siyah rugan ayakkabıyla karşılaştı.Daha yukarı bakacak ; rugan ayakkabıların ve narin bacakların sahibiyle göz göze gelecek cesareti olmadığından birden irkilerek kaçamak bakışlarını tekrar dizlerinin üzerinde duran kitaba yöneltti.Şaşkındı,alelade bir adamla karşılaşmayı beklerken gizemli bir kadınla karşı karşıya gelmişti.Sabahın köründe bu kılıkla kim tren yolculuğu yapabilirdi?Bunu düşünüp varsayımlar üretimek az önce kafasında canlandırdığı hikayeden çok daha  ilginçti.Bu sebeple haylini darma dağın ettiği için ona kızamıyordu.

Kitap önünde,gözleri de kitabın üzerindeydi ama tek bir kelime bile okuyamıyordu.İkilemler içinde bocalarken gözlerini kitaptan yavaşça ayırıp başını kaldırarak karşısında oturan kadının  yüzüne kaçamak bir bakış attı.Beyaz tenli, siyah saçlı kadının ela gözleri onu  üç saniye içinde tarif edilmez ülkelere götürmüştü.Kalbi hızla atıyordu,elleri titremekteydi ve bir kez daha gözlerinin içine bakabilme  cesaretini  bulabilmek için tanrıya dua etmeye çoktan başlamıştı.Sabahın bu saatinde bu kadar alımlı ve iyi giyimli bir  kadının  bu trende ne işi var diye düşünmeye devam etti.O bir konuktu şüphesiz,daha önce ona bu trende hiç rastlamamıştı.

Kışın ortasında ılıman iklimlerden çıkıp gelen bu kadın nasıl da etkilemişti onu.Öyle ki kaçamak bir bakış elinin ayağına dolanmasına yetmişti.Hiç tanımadığı bir kadın saniyeler içinde , tek bir kelime etmeden ayaklarını yerden kesmişti.Belki ona bu tatlı duyguyu yaşatan insanı  hayatının sonuna kadar  bir daha hiç görmeyecekti.O hoş bir esinti gibi,aklını başından alıp götürerek geçip gidecekti , farklı  bir şey olması da beklenemezdi.Şekilden şekle  giren suratı,  onu bir saat sonra sonsuza kadar kaybedeceği düşüncesiyle asılmıştı.Elinde sadece bir saat ve onun ilgisini çekmek için işine yarayacak 'hiçbir şey ' vardı.Bu yalnızca bir rüya olabilirdi ve öyle de kalacaktı.Bu defa büyük bir kararlılıkla gözlerini tekrar önündeki kitaba doğrulttu.

Gözleri kitapta,aklı gizemli kadındaydı.Yirmi sekiz senelik yaşamı boyunca herhangi birine karşı böyle bir şey hissedebileceğini tahmin etmemişti.Sabahın altısından beri yaptıklarına bakılırsa her günden farklı bir gün değildi bugün ama farklı bir duygunun varlığını yaşamına kattığı için özeldi. Gizemli kadının biraz sonra trenden inip şehrin kalabalığına karışması ve onu bir daha görememesi bile umrunda değildi.O kadın farkında olmadan büyük bir iyilik yapmıştı . Tüm benliğini saran karamsarlıktan kısa bir süre içinde sıyrılır gibi oldu.Yalnız başına yaşadığı eve,zoraki tuttuğu muhasebe dosyalarına ve ailesine ait albümler dolusu hatıraya yeni bir şey eklenmişti bu sabah.Ona tekrar rastlayabilmeye dair bir umut...

Zaman zaman duygusuz olduğunu düşünürdü,ne hatıralar,ne yaşadığı ev ne de herhangi birini önemli saymamıştı bu sabaha kadar.Oysa şimdi yabancı bir kadın birden bire dünyanın en önemli insanı oluvermişti.Hayatında değer taşımayan her basit olgu da birazcık duyguyla tarifsiz anlamlar kazanabilirdi pekala..Kendini büyük bir yükün  altından kurtulmuş kadar hafif hissetti.  Birbirlerinin gözlerine coşkuyla bakan gençlerden,hala uyumakta olan ihtiyardan ve yaşama sevinci yüklü gençten ne farkı vardı. Aynı mekanda,aynı anı paylaşıyorlar ve anın tadını çıkarıyorlardı.Yaşam basit bir döngüden ibaretti belki ama en azından bu gerçeği her saniye zihinlerinde büyüterek hayatı çekilmez kılmıyorlardı.Onu farklı kılan ne rutin yaşamı ne de yalnızlığıydı.Sebep yalnızca kendisi ve keşfetmeyi başaramadığı duygusal ve düşsel zenginlikleriydi.

   O , Bütün bu çıkarımlarda bulunurken , tren son istasyona yaklaşmaktaydı.

   Kadın yavaşça yerinden kalkıp etekliğini düzelterek,inmek için kapıya doğru yöneldi.Trenin durmaya yakın sebep olduğu sarsıntılardan etkilenmemek için kapının yanındaki ince demirlere tutunmuştu.Trenin durmasını beklememesinden acelesi olduğu anlaşılıyordu.

 Oturduğu yerden kadına son bir  defa baktı.Demirleri sıkı sıkı tutan narin elleri de en az gözleri kadar etkileyiciydi.Trenden inip gitmesine fırsat vermeden,hemen ardından o da kapıya yöneldi,ona bir borcu vardı.Kapıdan çıkarken yüzünde sıcak bir tebessümle kadının kulağına doğru eğilerek ' teşekkürler ' diye fısıldadı ve bir şey sormasına vakit kalmadan trenden inip kalabalığa karıştı.Tatlı hayaller ve bir daha asla karşılaşmayacağını düşündüğü kadın istasyonda kalmıştı.

Genç  kadın şaşkınlıktan bir kaç saniye için olduğu yerde kaldı ve bir sebep aradı . Bulamamıştı..Sabah sabah çelimsiz bir adam anlamsızca teşekkürlerini sunmuştu . O ne yapmıştı ki , herhalde birine benzetti diye düşünerek merakını bastırdı.Sabah evden çıktığından beri garip olayların ardı arkası kesilememişti zaten.

 İlk işine,ilk günden geç kalmıştı . Kendisini işe kabul eden şehirdeki tek  nakliye şirketinde çalışmak büyük bir şanstı ve daha ilk günden şansını saçma sapan sebepler yüzünden tehlikeye atmıştı . Yapılacak en doğru şey daha fazla zaman kaybetmeden işinin başında olmaktı . Üzerindeki şık kıyafete aldırış etmeden, perondan hızlı adımlarla ayrılıp , yeni işinin heyecanıyla kalabalıkta kaybolan silüetlerden biri oldu…
                                                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder