23 Mayıs 2012 Çarşamba

VEDA

          Henüz günün sıcaklığı elini eteğini çekmemişken , karanlık yavaş yavaş   sokulmuştu odaya...Geceyle gündoğumu arasındaki kızıllığa benzer bir renk dalgası vurmaktaydı pencereden.
         Odanın sessizliği içerideki boğucu havayla bütünleşmişti . Ayakucuna oturduğu dağınık yatak , kapakları sonuna kadar açık bırakılmış dolap , ahşap raflarda  erimiş mumlar ve zaman içinde anlamını yitiren bir sürü eşya...
         Odayı çekimser bakışlarla incelerken bir yandan bir an önce çekip gitme isteği duyuyor , bir yandan da kendini olduğu yere kilitlenmiş kadar hareketsiz hissediyordu . Olduğu yerde donakalmıştı.Pencereden süzülen ışık  da olmasa zamanın da dün akşamüstü beşte donup kaldığını düşünebilirdi . Neyse ki saate bakmasa da havanın karardığını fark edebiliyordu . İki elini üst üste koymuş öylece oturuyordu . Yüzünde dokunsalar ağlayacakmış gibi bir ifade vardı ama canı yanmışçasına da öfkeliydi .
             Kafası sorularla doluydu , iki gündür hiç birine cevap bulamamıştı artık hiç bir şeye olmadığı gibi düşünmeye de gücü yoktu . Boşluğa atılmış heyecanlar gibiydi  her şey . Öyle ki kimse yardım edememişti  avuçlardan kayıp gitmemesi için , ne kötü ne büyük bir kayıptı .
             Yaşanan onca şeye anılara , umutlara , ve şimdi yüreği iki değirmen taşı arasında eziliyormuşçasına ızdırap veren bu yokluga   değer miydi  hayat ?Alınacak bir kaç nefes uğruna bütün bunların ,  her geçen gün büyüyerek üstüne üstüne gelmesini beklemeye değer mi diye geçirdi içinden . Kırgın, kızgın umutsuz ve amaçsızdı.. Son bir şansı daha vardı.Yeni bir hayata ya da diğer adıyla ikinci hayatın başlangıcına şans tanımak ve ölümün sıcaklığını hissederek her şeyi bu odada geride bırakmak . 
            Bir an içip durup neden ölümü düşündüğünü düşündü.Güçsüzlükten mi yoksa çaresizlikten mi ? Evet çaresizdi ama bu yeterli bir sebep miydi ölmek için ? Ya güç ? Gücü de yoktu aslında mücadele edecek durumda değildi . Kimseye , kendisine bile faydası yoktu . Her şey allak bullaktı kafası karışmıştı.
            Başını kaldırıp ileri doğru baktığında geçen yaz satın aldıkları  kırmızı japon balığını gördü , bir kaç saniye kımıldamadan balığın küçük fanusun içindeki garip hareketlerini izledi . Onu seviyordu , kimse olmasa da o balıkla kendini yalnız hissetmiyordu.Şimdi de yalnız değildi işte . Terk edilmiş olabilirdi , son üç yılı bir kaç saat içinde silinip gitmiş olabilirdi ama yalnız değildi . Ne boş bir bahane diye geçirdi içinden ‘ yalnız değilim ‘ , kendini söylediğine inandırmanın zaferiyle , servi kozalakları acılığında bir gülümseme belirdi ince dudaklarında .
       Dün , o giderken ruhunu da alıp götürdüğünü sanmıştı beraberinde , iki gündür kımıldamadan duruşu , boş bakışları bundandı . O dolabın kapılarını ardına kadar açıp kıyafetlerını büyük bir özenle valizine yerleştirirken ‘ gitme , kal ‘ diyememişti . Zaten bunu söylemek için geç kalmıştı . Uzaklara gitme fikrini ilk açıkladığında karşı çıkmalıydı , ‘ bir gün mutlaka döneceğim ‘ masallarına kanmamalıydı ama her zaman olduğu gibi yine kararı ona bırakarak sessiz kalmayı seçmişti ve onu suçlamaya hakkı yoktu  . Oysa içinden boynuna sarılıp hiç bir yere gitme demek gelmişti . Valizini hazırlarken de aynı yatağın üzerinde oturup sessiz sessiz ağlamıştı sadece . Bütün yaptığı susmak , susmak ve susmak olmuştu . Dün akşamüstü valizini toplayarak çıktığı bu odaya birazdan vedalaşmak için  gelecekti ve belki de yapılacak en doğru şey burada oturup gidişini izlemek yerine , onun gelişini beklemeden çekip gitmekti . Anlamsız bir veda sahnesi daha istemiyordu ama yerinden kalkmak için bile gücü yoktu  .Aşk , yalzınca aynı yatağı , aynı heyecanı paylaşmak değil , gerektiğinde yoklukla , ‘hiç’ le mutlu olabilmekti . Belki bu yüzden kendini haksız sayabilirdi ama haksız taraf olmayı , bencil taraf olmaya yeğlerdi . Bencillikle kendi geleceğini düşünerek , onun geleceğini hiçe sayan birine karşı haksız konumda olmasının hiç bir önemi yoktu .
          Yatağın ayakucuna tutunup ayağa kalkmak için son bir çaba gösterirken merdivenlerde ayak seslerini duymaya başlamıştı . Gittikçe yaklaşıyordu . Evin kapısı büyük bir gıcırtıyla açıldı ve adımları yatak odasına yöneldi artık vedalaşmaya mecburdu .
             Ne kadar kaçmaya çalışsa da gerçeği yadsıyamazdı , er ya da geç gidecekti ,farklı bir şey olmasını beklemek aptallık olurdu . Gidecekti ve gidiyordu işte !  Gittikçe yaklasan ayak sesleri odanın kapısı önünde son bulmuştu. Az once duymamak ıcın kulaklarını kapama ıstegı duyduğu seslerin yerını cam  kapının ardındaki sıluet almıştı .
          Genç adam kapıyı ıkı kez vurup usulca ıcerı gırdı , söyleyecek tek kelımesı yoktu , ağır adımlarla kadının yanına sokularak , kollarından tutup kaldırdı ve  gözlerine bakmasını istedi . Son kez gözlerindeki ışığı görmek istiyordu . Böylece onu kendisiyle baş başa bırakırken içi biraz da olsa rahat edecekti . Biliyordu ona kızgındı , kırgındı ama zamanla gitmeye mecbur olduğunu ve onu ne çok sevdiğini anlayıp hak verecekti . Ve döndüğünde her şey kaldığı yerden devam edecekti. Onu burda , bıraktığı bu odada bulacak ve zaman sevgiyi asla silemeyecekti . Bunları düşünmek içini rahatlatmıştı . Usulca kollarından tuttuğu , yaşlı gözlerle , kendisine yalvaran bakışlarla bakan kadının saçlarına sıcacık bir öpücük kondurdu.Kollarını açıp ona sımsıkı sarılmasını ve geri dönmek için fazla geç kalmamasını dilemesini bekliyordu .       

      Oysa genç adamın beklentisinin tam tersine,kadın saçlarına değen dudakların kondurduğu son öpücüğe ,parmağındaki ince alyansı çıkartıp avuçlarına bırakarak karşılık  verdi.

      Beklenmeyen bu tepki karşısında  adam darmadağın olmuştu . Bu da ne demek oluyordu? Artık aralarındaki bağın son kalıntısı avuçlarındaydı . Oysa o hep susmuştu . Hissedebiliyordu gitmesini istemediğini ama o kadar emindi ki ondan kopamayacağından , yüz yıl da geçse bekler sanıyordu, gitmemesi için yalvaramamıştı belki ama gözleri her gece ağlamaklıydı ve bakışları yalvarıyordu .. Bekleyeceğini bilmek gitme kararını kolaylaştırmıştı , yalnızlığa alışır sanmıştı.
      Onu böylece ortada bırakıp giderken affedici olamamıştı genç kadın ve terk edilmeyi , bir gün dönüşünü umudederek yaşamaya mahkum  edilmeyi içine sindirememişti . O gidiyorsa , sevgisi , bağlılığı ve umutları da gidiyordu beraberinde . Bu odada kendinden sonra bırakabileceği hiç bir şey kalmamalıydı . Bu kadar kolay olmamalıydı.Böyle olmasını o istemişti . Madem ayrılığı seçmişti , parmağındaki alyansın da bir anlamı yoktu . Daha fazla duygularını ve onurunu hiçe saymasına izin veremezdi.Seçimini yapmıştı ve bir bedeli olmalıydı . Bu bedeli günlerdir uyumayarak  , sürekli onu bırakıp gittiğinde nasıl ayakta duracağını düşünerek ve nihayetinde ayrılma kararını alarak fazlasıyla ödemişti . Şimdi sıra ondaydı.
       Her şey birbirine girmişti .Üç dakika öncesine kadar gitmeyi kafasına koymuş adamın bütün planları bir anda alt üst olmuştu . Şu anda bu odadan çıkıp gitmesi demek sevdiği ve üç yılını tarif edilemez mutluluklarla donatan kadınını sonsuza dek kaybetmesi demekti . Ve en kötüsü ;  döndüğünde hayata  sıfırdan , yarım kalmış bir adam olarak başlama fikrine alışması gerekiyordu .
       Bu imkansızdı, onsuz bir hiçti . İnsana şansın bazen güldüğüne ve önemli olanın bu şansı değerlendirmekteki başarı olduğuna inanmıştı her zaman . Önünde ağlayan kadın onun hayatı boyunca sahip olduğu en güzel ve en doğru şeydi . Oysa onu bırakıp gitmeyi seçmişti ! Ne diyeceğini bilemiyordu , karşısındaki kadın kadar durgunlaşmıştı bir anda . Kadının  çenesini okşayarak , başını ve bakışlarını yerden kaldırmasını istedi .
      Hiç bu kadar kararlı olabileceği aklına gelmemişti , ayrılmak istiyordu . Sonsuza kadar kaybetmeyi göze almıştı . Ne derece haksız olduğunun farkında olduğu için ona kızamıyordu . Artık son bir karar vermek için sadece dakikaları vardı . Ya bu odadan son kez çıkıp giderek hayatının bir bölümüne sünger çekecek ve her şeyi burda bırakacak ya da tatlı bir hayalin peşinden koşmaktan vazgeçip sevdiği kadınla valizindeki eşyaları umutlarıyla birlikte ait oldukları yere yerleştirecekti. Bir an sendeledi ,  daha önce bu ayrılığın bir kumar olduğu gelmemişti aklına . Gittiği yerde onu nelerin beklediğini ve neler elde edeceğini bile bilmiyordu ama kaybedeceği her şey şu an bu odanın içinde onunla yüzleşmekteydi .
        İçeri girerken kapının yanına bıraktığı valizi getirerek yatağın üzerine bıraktı ve fermuarını açarak kıyafetleri bir bir valizden çıkartmaya başladı . Genç kadın anlamsız bakışlarla olanları izlemekteydi . Bir adama bir valizden çıkan kıyafetlere bakıyordu . Adam onun bu anlamsız bakışlarına ve merakına bir son vermek için büyük bir gülümsemeyle kadının gözlerinin içine baktı ve  dolabın kapaklarını açmasını istedi . Dün olduğu gibi ardına kadar açmasını …
    Her şey ne kadar ani olup bittiyse , yeniden aynı hızla kalındığı yerden başlanmalıydı . Bir hata yapmak üzereydi ama yapmamıştı . İki gün içinde iki kez seçim yapmak zorunda olduğu için biraz kafası karışmıştı ama affedilmekten başka bir şey düşünmüyordu .
        Genç kadının olup bitenleri anlaması bir hayli zor olmuştu .Gidişine ne kadar inanamadıysa şimdi vazgeçişine de o kadar inanamıyordu . Elleriyle gözlerini silip ,  adamın elindeki kıyafetleri alıp yatağın üzerine atarak  boynuna sarıldı daha once hıc cesaret edemedıgı gıbı…
       Bir uçurumun kenarından dönmüş olmanın sevinciyle , her şeye yeniden başlamanın heyecanı birbirine karışıyordu . Bır kaç saat oncesıne kadar nefesleri kesecek kadar daralan bu oda sımdı binlerce insanın kendi evrenını yaratmasına yetecek kadar büyüktü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder