16 Şubat 2011 Çarşamba

BODY WORLDS@KARAKÖY

Bundan yıllar önce Ayse Arman’ın Amerika’da gezdiği bir sergi ile ilgili yazısını okumus ve cok etkılenmıstım.Cansız insan bedenlerinin bozulmadan saklanıp ,tüm detayları ile sergilendiginden bahsediyordu.Fotograflar dehşet vericiydi.Yazıyı okuduğumda bu sıradışı sergiyi  görebilme imkanım olabilse keşke  diye geçirmiştim içimden.Hatta hangi müzede sergilendiğine dair ufak bir arastırma bile yapmıştım , olur da bir gün  yolum düşer belki diye..

Yıllar sonra 2010 İstanbul Dünya Kültür başkenti etkinlikleri  kapsamında ‘Body Worlds’ sergisinin Karaköy antrepoda gezilebileceğini öğrenince inanılmaz heyecanlandım.Hemen serginin başlangıç tarihi ,ziyaret  saatleri,bilet fiyatlarını araştırdım.Bu kadar meraklı ve heyecanlıyken birden sergiye bir kaç gün kala heyecanım tedirginliğe dönüşmeye başladığını farkettim.Eşim bana katılmayı kesinlikle reddetti,şaşkındım!Bir sürü 'ölü' insan görmenin kendisini rahatsız edebileceğini söyledi.Ondan böyle bir yaklaşım beklemediğim için ben de kısa bir tereddüt yaşadım.Acaba derisi yüzülmüş insan bedenleri ile karsılasmaya hazır mıydım ?

Diğer taraftan, bunca zaman merak ettiğim bir sergi ayağıma kadar gelmişken görmezden gelemezdim.İlk gün Antrepo ya giderken midemde tuhaf bir yanma vardı, ne zaman heyecanla karışık stres hissetsem midem ‘ben buradayım’sinyalleri verir.Giriş kapısına yöneldigimde içeriden çıkanların yorumlarına kulaklarımı kapayıp duymamaya calısıyordum.Birinden duyacagım olumsuz bır kelime tedirginliğimi iyiden iyiye korkuya dönüştürebilir ve beni kapıdan geri çevirebilirdi.Neyse ki geri dönmedim.

‘Hamileler için sakıncalı’ tabelasının kenarından süzülüp , farklı evrelerdeki embriyoların sergilendiği bölüm ile başladım.Açıkçası pek de sakıncalı,rahatsızlık verici bir durum yoktu. Kavanozlardaki embriyolara bakmak üç boyutlu bir ultrasona bakmak gibiydi.Bir ara vay be bunlar da büyüyebilseydi , duygularla örülmüş kanlı canlı insanlar olacaklardı demekten de alıkoyamadım kendimi.Hamilelik yaşamış ve bir bebeğin rahime düşüşünden dünyaya gelişine kadar geçirdiği süreçleri takip etmiş olanlar için daha da ilgi çekici bir bölüm olduğunu söyleyebilirim.

Sonra cam bölmeler içinde sergilenen bedenlerin oldugu salona geçtim.Her bir beden insan vücudunun farklı bir donanımını gösterir şekilde hazırlanmıştı.Kaslar-eklemler-organlar-sinirler.Aynaya baktıgımızda sadece dışını gördüğümüz bedenimizin bu mükemmel donanımını tüm çıplaklılğıyla görebilmek inanılmazdı.Her bir insan bedeni kusursuz olarak dizayn edilmiş birer makine gibiydi karşımda.O yüzden tedirginlik yaşadığım gibi olmadı,vakti zamanında bir hayatı,belki ailesi , sevdikleri olmuş insanlardan çok birer makine  gibi gördüm her birini.Öyle ya can ve ruhu çıkardığından kemik ve kas yığınlarından oluşan ve artık çalışmayan birer makine olmayacak mıyız zamanı geldiğinde..Kendimi zorladım cogu zaman , yaşanmışlığa dair bir şeyler aradım donuk gözlerinde,bulamadım.Çok net olarak söyleyebilirim ki, birer kadavradan ziyade bronzdan yapılmış heykellere bakar gibiydim.Yalnızca derisini elinde tutan adama bakarken bacak kısmındaki tüyleri görmek biraz gerçek hissi verdi o kadar.Bir de unutmadan , beni en çok dehşete düşüren beden bir zürafaya aitti.Muhtemelen daha önce hiç zürafa görmemiş olmamamdandır.Bu kadar devasa olabileceğini tahmin etmediğim gibi, bu büyüklükte bir hayvanın bu şekilde sergilenebiliyor olmasını da aklım almadı.Duyduguma göre çılgın doktor Gunther Von Hagens şu anda bir fil üzerinde çalışıyormuş.Zürafayı gördükten sonra , bu habere şaşırmadım desem yalan olmaz.Her bir insan benenini sergilenebilir duruma getirmek için 1 yıl ve 1,5 yıl , at ve zürafa gibi hayvanlar için ise yaklasık 3 yıllık bir çalışma gerekiyormuş.

Eşim de baskılara dayanamayıp geçen hafta sergiyi ziyaret etti J Çok etkilenmiş,gerçekten kaçırılmayacak bir deneyim dedi.İlgilenenlere duyurulur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder